MERCANLARIN BAŞARISI

Çok çok eskiden sıcak denizlerin birinde mini minnacık milyonlarca hayvan yaşarmış. Bu minicik hayvanlara mercan denirmiş. Mercanlar sayıca çokmuş, çokmuş ama o kadar küçük ve güçsüzlermiş ki, o hızla azalıyorlarmış. En küçük balıklar bile onlar için birer canavardan farksızmış çünkü.

Mercanlar korku içinde belki de yüzyıllarca yaşamışlar. Ama günlerden birinde, genç bir mercan boyundan posundan beklenmeyecek bir davranışla ortaya fırlamış: “Sevgili mercan kardeşlerim” demiş. “Bizler denizaltı ülkesinin sayıca belki en çok, ama yine de en güçsüz canlılarıyız. Ama bu güçsüzlüğümüz, bence, birleşmememizden geliyor. Hepimiz kireç yapmasını biliyoruz. Belki birimizin yaptığı kireç şu koca deniz sularında yokolur gider. Ama milyonlarca mercanın aynı yere, aynı anda kireç döktüğünü düşünün, ne olur? Bizler için sağlam bir yuva, değil mi? Milyonlarca mercan, ağızları bir karış açık, bu sözleri dinlemiş. Sonra da “Olur mu ki, başarabilir miyiz bu işi?” diye hep bir ağızdan bağırışmaya başlamışlar. Genç mercan, “Elbette başarırız. Hem canım denemekten ne çıkar?” demiş bu kez de. Doğru ya, denemekten ne çıkar? Milyonlarca mercan elbirliği ile bir yuva yapmaya karar vermişler sonunda.

Hemen o gün, genç mercanın ,”Bir. . . iki. . . üç” demesiyle salgıladıkları kireci aynı yere dökmüşler. Bir de ne görsünler? Bir karış boyunda bembeyaz bir duvar gözaçıp kapayıncaya kadar yükselmemiş mi? Hepsi birden sevinç çığlıkları atarak, yeniden işe girişmişler. Bir kaç gün sonra tıpkı bir ağaç dalını andıran koskoca bir evleri olmuş sonunda. Minicik mercanlar bu dal dal kireçten evlerinin içinde sevinçle dolaşıyorlar, “Artık kimse bizi yiyemez, bize zarar veremez” diyorlarmış. Gerçekten evleri çok sağlammış. Ama bembeyaz oluşu bir çoklarının hoşuna gitmiyormuş. O yüzden de bir mercan “elimizdeki kırmızı boyayla evimizi boyasak ne dersiniz arkadaşlar” deyince, hepsi de kabul etmiş. Yine başlamışlar hızla çalışmaya, epey yorulmuşlar, terlemişler. Ama sonunda kırmızımsı turuncumsu pırıl pırıl parlayan evlerini görünce, bütün yorgunluklarını unutmuşlar.

Oradan geçmekte olan bir balık, dallı budaklı, gözalıcı kırmızı renkteki mercan evini görünce şaşkınlıktan duralamış. Bir kaç kez mercan evin çevresinde dönmüş. Ama hiç bir şeye benzetememiş bu garip şeyi. İşte o anda da yüze yakın mini mini mercanın hızla yüzdüğünü görmüş. Ağzının suyu akmış balığın. Aman ne iyi. Şu mercanları yiyip, karnımı doyurayım” demiş. Ama o ne?! Mini mini mercanlar bir anda o dallı budaklı kırmızı şeyin içine girip gözden kaybolmamışlar mı? Balığın suyu akan ağzı, bu kez şaşkınlıktan bir karış açık kalmış. “Aman tanrım. . Bu koca şey meğerse mercanların eviymiş. İyi ama minicik mercanlar nasıl yaptı bu evi?” diye kekelemiş. Onun bu şaşkın halini gören deniz lalesi, nazlı nazlı sallanmış. “İnanmıyorsun değil mi, balık kardeş? Önce ben de inanmazdım. Ama mercanların bu evi nasıl yaptıklarını gözlerimle gördüm. Milyonlarcası bir arada gece gündüz çalıştı” demiş.

Balık bir kez daha dolaşmış kırmızı renkli, dallı budaklı mercan evini. Sonra da “Anlaşılan bundan sonra mercan yemek yok. Boşuna dememişler birlikten kuvvet doğar diye” demiş. Haberi öteki balıklara da ulaştırmak için hızla oradan uzaklaşmış.