AKIL VE TALİH

Evvel zaman içindeydi, kalbur saman içindeydi, bebekler yemek yapar, çocuklar annelerinin beşiğini tıngır da mıngır sallar idi. O günlerden birinde, babam, ninesinin ninesinin ninesine ait bardağı şangır şungur kırmaz mı?! Ninesi de süpürgeyi kapıp onu kovalamaz mı?! Babam kaçar, ninem kovalar Babam kaçar ninem kovalar. Bakarki babam, süpürgenin sapı ha indi ha iniyor tepesine, bir çalılığın arkasına saklanır hemen. İşte orada görür akılla talihin yaptıklarını.

Babamın söyledikleri bilmem doğru bilmem yanlış. Hele bir yol dinleyin anlatacaklarımı, sonra gerisine siz karar verin. Babam çalılıkların ardında çevreye bakınırken, bir de ne görsün? Saçları yerleri süpüren, giysisinde renk renk binlerce taş bulunan, bir söyleyip beş gülen, şımarık,gururlu bir genç kız, ak saçlı, ak sakallı nur yüzlü bir dedenin karşısına geçmiş, onu kızdırmaya çalışıyor. Babam konuşmalarından genç kızının adının TALİH, dedeninkinin de AKIL olduğunu öğrenmiş. Kulak kesilmiş o anda.

Talih, yüzbinlerce çıngırak sesini andıran bir kahkaha atıp, “Bak Akıl dede, sen beni küçümsüyorsun ama, ben olmasam insanlar yaşayamaz, ama senin yokluğun onlara bir zarar vermez. Akıl, bir insanda olsa da olur, olmasa da. Hadi gel kabul et bu gerçeği. ” demiş.

Akıl dede, “Benim deli dolu kızım, önce şunu iyice kafana sok, ben kimseyi küçümsemem. Ama ben olmasam, insanlar bir işe yaramaz, onu da bilirim. Şu tarlada çalışan çiftçiyi görüyor musun? Hadi git onun yanına neler yapabileceğini göster bana” deyince, Talih bir zıplayışta çiftçinin yanına gitmiş. Ondan sonra neler olmuş neler çocuklar. Toprağı sabanıyla süren çiftçinin önüne, irili ufaklı elmas taşlar çıkmaya başlamış. Ama çiftçi hayatında hiç elmas görmediği için, “Hay aksi şeytan. Bu taşlar da nereden çıktı. Toprağı sürmeme engel oluyor. Şunları dereye atıvereyim bari” demiş. Sonra da bir el arabasına taşları doldurup, dereye “cup. . . cup. . . cup. . . ” diye, bir bir atmış.

Talih bunu görünce, neredeyse saçını başını yolacakmış. Öfkesinden az kalsın o da adamı dereye atıyormuş ki, iyiki Akıl dede yetişmiş. “Hele dur bakalım, şimdi yerine git otur, sonra da beni seyret” demiş sakin sakin. Sonra da yine tarlasında, sabanının başına dönmüş olan çiftçinin yanına gitmiş.

Aklın etkisiyle çiftçi düşünmeye başlamış, “Ne parlak ne güzel taşlardı. . İlk kez böyle taşlar gördüm. Sakın değerli bir şeyler olmasın. Dur şunları sudan çıkarıp kente götüreyim. neyin nesi bir anlayayım” demiş kendi kendine. Sonra da suların sürükleyemediği elmaslardan toplamış, bir beze çıkın yapıp tarlanın kenarına koymuş. İşini bitirince de düşmüş kente giden yola. Akıl dede, gülümseyerek, “Göz alıcı güzelliğiyle bir taşın üstünde arpacı kumrusu gibi düşünen Talih’in yanına gitmiş. “Gördün mü benim deli dolu kızım, yalnız talih bir işe yaramıyor, akılsız hiç bir şey olmuyor. . Yani ben olmazsam, talihin bir değeri olmaz. Ama şunu da hemen söyleyeyim. Sensiz ben de yeterince başarılı olamam. Biz ancak birlikte bir insana yardım edersek yararlı oluruz. Hadi hadi gülsün yüzün. Ver elini bakayım bana” demiş.

Talih o zaman Akıl dedenin boynuna sarılmış, bir daha yanından hiç ayrılmayacağını, değerini de hiç küçümsemeyeceğine söz vermiş.