BAKMAKLA USTA OLUNSA, KEDİLER, KÖPEKLER KASAP OLURDU

Çok çok eskiden, ülkelerden birinde, belki de yurdumuzda ele avuca sığmayan, bir an bile yerinde duramayan cin mi cin bir çocuk yaşarmış. O yüzden de herkes Cinoğlan dermiş ya ona. Cinoğlan tam adına uygunmuş doğrusu. Bir evde bir saat kalsa, ev halkı cin çarpmışa dönermiş.

Anası bakmış olacak gibi değil. Cinoğlana ne söz, ne azar etki ediyor, “Bari bunu bir ustanın yanına çırak verelim belki uslanır, akıllanır” demişler. Varıp gitmişler Akça dedenin evine. “Aman Akça dede bize yardım et. Biz bu Cinoğlanla baş edemiyoruz” diye dertli dertli anlatmışlar. Akça dede bir dinlemiş, bin düşünmüş. Sonra da “Bilirsiniz, ben tahta oymacılığını iyi bilirim. Yıllardır yaparım bu işi. En iyisi siz Cinoğlanı benim yanıma verin. Bu sanatı öğrensin” demiş. Eh siz varın düşünün artık anayla babanın sevincini. . Akça dedeye nasıl teşekkür edeceklerini bilememiş ikisi de. Ertesi gün de Cinoğlanı elinden tutup getirmişler Akça dedenin evine, “Al Akça dede, oğlumuzun eti senin kemiği bizimdir” demişler, çekip gitmişler. Akça dede, Cinoğlanın yüzüne bile bakmamış. Sanki o yokmuş gibi işine dekkatle devam etmiş. Cinoğlan bir durmuş, üç beklemiş, sonra da merak etmiş. “Akça dedeyi bu denli saran, kendinden geçiren işi ben de öğrenmeliyim” demiş. Yanına sokulup dikkatle Akça dedenin tahtayı nasıl oyduğunu, nasıl ince ince işlediğini gözlemeye koyulmuş. Her desen çıkışta da sevinçle elini çırpmış. “Bu iş gerçekten çok güzel. Ne de güzel şekiller çıkıyor” diye bağırmış. Hele iş bitip de tahta kutunun üstü dantel gibi olunca hayranlığından dili tutulmuş.

Ertesi gün de, ondan sonraki gün de Cinoğlan bütün dikkatiyle Akça dedeye bakmış. Ama üçüncü gün bakmaktan usanmış. Çünkü bu işi öğrendiğine eminmiş. Hatta, “Kolay işmiş canım” demeye bile başlamış. O yüzden de Akça dedenin karşısına geçip, “Ben bu işi öğrendim artık. Şu kutunun üstünü de ben oyup süsleyeceğim” demiş. Akça dede bir Cinoğlana bakmış, bir kutuya. Sonra da hiç sesini çıkarmadan kutuyu alıp Cinoğlanın önüne koymuş. “Mademki istiyorsun al yap. Ben biraz çarşıya kadar gidip geleceğim” demiş. Sonra da çıkıp gitmiş.

Cinoğlan hemen işe koyulmuş. Ama daha on dakika ya geçmiş, ya geçmemiş, her tarafı ter içinde kalmış. Yüzü ateş gibi yanıyormuş. Çünkü kutunun kapağını oymalarla süsleyeyim derken çatlatıp duruyormuş. Bir süre sonra da kutuda kutu hali kalmamış. Cinoğlan şaşkın şaşkın “Bir türlü anlamıyorum. Akça dedeyi üç gün seyrettim. Tıpkı benim gibi yapıyordu, aynı araçları kullanıyordu” demiş. İşte tam o sırada, Akça dede çıkagelmiş. Cinoğlanı alına al, moruna mor, ter içinde görünce, “Ne oldu? Kutu bitti mi?” demiş. Şimdi ne desin Cinoğlan? Utana sıkıla kutuyu uzatmış. “Nasıl oldu bir türlü anlayamadım. Oysa size üç gün bakmakla usta olunsaydı, kediler köpekler kasap olurdu” demiş

Cinoğlan bu atasözünü hiç unutmamış. her önüne gelene de, işi küçümseyene de Akça dededen öğrendiği bu atasözünü tekrarlamış. . . O gün bugündür de iyi bir usta olabilmek için çalışıp duruyormuş.