KINALI KIZLA KÜSTÜM OTU

Evvel zaman içindeyken, kalbur saman içindeyken, sevimli mi sevimli bir kız yaşarmış. Yanakları, minicik burnu çillerle kaplı, saçları da kına yakılmış gibi kızılımsı kestane rengindeymiş. Onun için herkes onu KINALI KIZ diye çağırırmış. Meğerki konusu komşusu, anası babası öyle diyor, biz niye demeyelim?

Evet, bu kınalı kız sevimli olmasına sevimli, güzel olmasına güzelmiş ama, çok kötü bir huyu varmış. Şimdi “o kadar kusur kadı kızında da olur” diyeceksiniz biliyorum. Am bu huy öyle yenilir yutulur gibi değilmiş ki. . . Kınalı kız olur olmaz şeye kızar, olur olmaz yerde, olur olmaz şeyden dolayı hemencecik küsermiş. Hele oyun oynarken iyice çekilmez olurmuş hani. Bir arkadaşı, “Biraz yana çekilir misin topu atacağım” dese şıp diye küser, somurturmuş bizim kınalı kız. Şimdi ne var bunda küsüp somurtacak değil mi ya. . . Hadi bu neyse ne diyelim. . Ya her gördüğünü istemesine o istediği şey yapılmayınca küsüp somurtmasına ne demeli? Bir yandan öksürüp aksırırken, “Ben ille de dondurma isterim” diye tutturursa kim ona dondurma alır. Almaz elbet. Ama işte o zaman kınalı kız yine küser, somurturmuş. dedim ya kınalı kız mutlaka somurtacak, küsecek bir şey bulurmuş. Güneş açsa, “Güneş niye açtı?” der, güneş bulutların arasına girse, “Hani güneş? Çıkartın dışarı” der, somurtup küsermiş herkese. Annesi babası arkadaşları kınalı kız bu kötü huyundan caydırmak için uğraşmışlar, her çareye başvurmuşlar ama boşuna. Kınalı kız, gün geçtikçe daha çok küser olmuş her şeye.

Günlerden bir gün kınalı kız, arkadaşlarıyla kıra gitmiş. Hava öylesine güzel, her yan öylesine yeşilmiş ki, bütün çocuklar neşeyle oynamaya başlamışlar. Önce yakan top oynamışlar, sonra istop, bir iki üç buçuk, saklambaç, elim sende. . . Bu kadar oyun oynanır da kınalı kız mızıkçılık çıkarmaz mı? Sonra da küsüp kenara çekilmez mi? Çekilir. İşte yine bir kenarda küskün otururken arkadaşlarından biri şaşkınlıkla bağırmış: “Hey buraya gelin. Burada bir bitki buldum Yapraklarına biraz dokununca buruşuveriyor. ” Bütün çocuklar, hatta kınalı kız bile bu ilginç bitkinin yanına gitmişler. Gerçekten de bu bitkinin yapraklarına dokunulunca hemen pörsüyormuş. Çocuklar, “Ne işe yaramaz bir ot. Daha konulunca küsüp yapraklarını buruşturuyor. Bunun adı da herhalde küstüm otudur” demişler. İşte o zaman çocuklardan biri, “Bu küstüm otu tıpkı kınalı kıza benziyor. O nasıl biraz dokunulunca küsüp yapraklarını buruşturuyorsa, Kınalı kız da ufacık bir şey olunca küsüp suratını asıyor” diye gülmüş. Kınalı kız, bu sözleri duyunca, öfkesinden deliye dönmüş. Hele “küstüm otu. . . küstüm otu. . . ” diye arkadaşları alaya başlayıca, neredeyse ağlayacakmış. Öyle ya bir ota benzetilmek bir insan için hiç de hoş olmasa gerek. Kınalı kız o gece hiç uyumamış. Hep küstüm otunun ve kendi davranışlarını düşünmüş. Sabah uyandığında artık kararlıymış. Bundan sonra o ot gibi biraz dokunulunca küsüp somurtmayacakmış.

Kınalı kız küsme huyunu atmış üstünden. Ama küstüm otları hala yapraklarına bir parça dokunulsa, küs bir çocuk gibi yapraklarını buruşturuyorlar.