OYUNCAKLAR

Çok çok eskiden, tahtadan yapılmış oyuncak toplayan bir kral yaşarmış ülkelerin birinde. Hani sizlerin tahtadan horozlarınız, kedileriniz, köpekleriniz var ya. İşte bu tahta oyuncaklardan yüzlerce varmış o sözünü ettiğim kralda. İnsan bu oyuncakların olduğu odaya girince kendisini cüceler ülkesinin hayvanat bahçesinde sanırmış. Şimdi siz belki de, “Koskoca kral, tahta oyuncaklarla mı oynuyor, olur mu hiç öyle şey” diyeceksiniz. Doğru oynamaz tabii. Zaten ben de oynuyor demedimki. Yalnızca topluyor dedim.

Günlerden bir gün, sözünü ettiğim bu kral, artık kızının oyuncaklardan anlayacak çağa geldiğini görüp, elinden tutmuş, onu tahta havyanların olduğu odaya götürmüş. Küçük prensesin ağzı bir karış açık kalmış bu kadar oyuncak hayvanı birarada görünce, “Ah ne güzel” diye ellerini çarpmış sevinçle. Sonra da, “İyi ama niye bunların içinde hiç fare yok” diye sormuş. Niye yalan söylemeli, kralın o zamana kadar hiç aklına gelmemişmiş tahtadan bir fare yaptırmak. Küçük prensesin sorusu üstüne hemen adamlarını çağırmış. Sonra da gerçeğe uygun bir fare yapan ustaya bir kese altın vereceğinin duyurulmasını söylemiş. Zaten ülkede topu topu tahta üstüne çalışan iki usta varmış. Biri de daha pek usta değilmiş üstelik. Kralın buyruğunu alır almaz bu iki usta günlerce uğraşmış, didinmiş. Kırk gün sonra, kırk saray merdiveni çıkıp, kırk kapıdan geçip, kralın huzuruna çıkmışlar. Yaptıkları fareleri göstermişler. Kral her ikisine de bakmış ama, birine hayran kalmış. Benim diyen insan, yaşlı tahta oymacının yaptığı fareyi aslından ayıramazmış çünkü. Ötekinin fareye benzer yanı bile yokmuş hani. Kral o zaman genç ustaya dönüp, “Eğer ikinizinki de gerçek fareye benzeseydi, kedimi getirip onların üstüne salacaktım. O hangisinin üstüne saldırırsa, ‘En gerçeğe uygunu bu’ deyip bir kese altını verecektim yapımcısına. Ama seninki benzemek şöyle dursun farenin yanından bile geçmemiş. Onun için altın kesesi yaşlı ustanın olacak” demiş. Demiş ama, genç usta, kedinin getirilmesini aynı deneyim yine yapılmasını, ondan sonra bir karara varılmasını isteyince, hele bir de bu isteğinde direnince. . Kral ‘Peki’ demek zorunda kalmış.

Kediyi getirmişler. Kedi odaya girer girmez, çevreyi şöyle bir koklamış. Sonra da bir hamlede kralın beğenmediği fareyi kapıp kaçmış. Siz varın düşünün artık orada bulunanların şaşkınlığını. Kral çaresiz, “Peki delikanlı. Al bir kese altını. Şimdi de söyle bakalım nasıl becerdin bu işi?” demiş. Genç usta, kralı selamladıktan sonra, “Efendim bakıcısından kedinizin kuru balığı çok sevdiğini öğrendim. Onun için de bu oyuncak fareyi kuru balıktan yaptım. Kedi daha içeri girer girmez balık kokusunu aldı ve on saldırdı” demiş saygıyla. Orada bulunanların hepsi de bu sözlere kralın çok öfkeleneceğini sanırken kral gülmeye başlamış. Sonra da, “Çabuk yaşlı ustaya da bir kese altın verin, bu ustalığının hakkı. Sana gelince delikanlı, zekandan, becerikliliğinden dolayı sen bir kese altını çoktan hakettin. Hadi güle güle harcayın altınlarınızı, ikiniz de” demiş ve her ikisini de evlerine yollamış.