DAĞ ZAMBAKLARI

Bir zamanlar zambaklarla, güllerle, karanfillerle, kısacası renk renk çiçeklerle dolu bir bahçe varmış. Çiçeklerin hepsi lde birbirlerini sever, birbirleri için bir gün bile kötü söz söylemezlermiş. hele hele birbirlerini kıskandıkları hiç mi hiç olmazmış. Çünkü bilirlermiş ki her çiçeğin kendisine özgü bir rengi, bir kokusu vardır; insanlar da hepsini ayrı ayrı sever.

Ama yıllardan bir yıl beyaz zambaklardan biri bahçedeki bütün mutluluğu bozmuş. Aslında zambakların hepsi de alçak gönüllüymüş. O yüzden de bu genç beyaz zambağın çiçekleri birbirine düşürecek sözler söylemesi,herkese tepeden bakması, hepsini şaşkına çevirmiş. Önceleri zambaklar “Yaptığın çok çirkin bir şey beyaz zambak. Duyduk ki güle, ‘dikenli cadı’ demişsin. Sonra karanfili de ‘sırık boyunlu’ diye alaya almışsın. Aslanağzı çiçeklerini küçümseyip ‘siz olsa olsa sinekağzı olabilirsiniz’ deyip kırmışsın. Daha neler neler yapmışsın? Hiç senin gibi güzel bir zambağa yakışır mı bu?” demişler. “Yapma, etme” diye öğütler verip uyarmışlar onu. Ama beyaz zambak öyle kıskanç, öyle kendini beğenmiş ki, söylenenleri dinlememiş bile. Öğütlere gülmüş geçmiş. Gün geçtikçe de kıskançlıktan daha da kırıcı olmuş. İstiyormuş ki, bütün kelebekler, böcekler kendisine konsun, öteki çiçeklere hiçbiri gitmesin. Bir kelebek güle mi kondu? Beyaz zambağın kızgınlıktan bütün kökleri şişer, yamru yumru olurmuş. Zaten bir süre sonra da hep öyle kalmaya başlamış kökü. Onun dır-dırından , iğneleyici sözlerinden yalnız bitkiler değil, kelebekler, böcekler de bakmış usanmışlar. “Nedir canım bu zambaktan çektiğimiz? Şöyle gönlümüzce bir çiçeğe konup konuşamıyoruz, özsuyunu ememiyoruz” demeye başlamışlar. Ve sonunda, günün birinde artık hiçbir böceğin, kelebeğin , arının beyaz zambağa konmaması kararını almışlar. Beyaz zambak bu kararı duyunca öfkesinden küplere binmiş tabii. Bağırmış, çağırmış, gözdağı vermiş. Ama bakmış ki dinleyen yok, başlamış ağlamaya.

Rüzgar dede onun hıçkırıklarını duyunca dayanamamış. “Ah benim akılsız beyaz zambağım. Gördün mü? Nasıl da yalnız kaldın. İşte kendisini beğenmenin, herkesi kıskanmanın, kötü sözler söylemenin sonu budur. Arkadaşsız, böceksiz, kelebeksiz, arısız ne yapacaksın şimdi burada?” diye okşamış yapraklarını. Sonra da utancından ak yapraklı çiçekleri kıpkırmızı olan zambağa, “Gel istersen seni dağın yamacına götüreyim. Orada da çiçekler var. Bak çiçeklerin de artık beyaz değil, kırmızı. . . Orada kimse seni tanımaz . Yeni bir çiçek sanır. Ben seni onlara, ‘dağ zambağı’ diye tanıtırım” demiş. Zambak utancından kıpkırmızı olmuş, çiçeklerini sallayarak, bu teklifi kabul edince. Rüzgar dede, zambağın tohumlarını alıp dağın yamacına götürmüş. “Dağ zambağı”nı yeni arkadaşlarıyla tanıştırmış. O günden sonra dağ zambağı çiçeklerin en alçak gönüllüsü olmuş. Bütün arkadaşlarının iyiliği için çalışmış.

Derlerki, bu utandırıcı olayı hiç bir zaman unutamadıkları için dağ zambaklarının çiçekleri hep kırmızı kırmızı açmış çocuklar.