KIRMIZI BALIK İLE SALKIM SÖĞÜT

Çok çok eskiden geçer şimdi anlatacağım masal. O zamanlar bütün söğüt ağaçlarının dalları öteki ağaçlar gibi gökyüzüne doğru uzanırmış. Söğütgiller ailesinin bütün üyeleri gibiymiş yani salkım söğüt de. Başı yukarıdaymış. Ama hepiniz bilirsiniz salkım söğüdün dalları yerlere eğilir, uçları sulara değer. İşte şimdi, söğüdün dallarının neden böyle eğildiğini, sularda neyi aradığını anlatacağım.

Sözünü ettiğim o eski çağlarda, bir gölün kıyısında bir söğüt ağacı yaşarmış. Gümüş gibi yaprakları rüzgardı hışır hışır hışırdar, püskül şeklindeki çiçekleri herkesin beğenisini kazanırmış. Söğüt de bilirmiş bu güzelliğini. O yüzden de dallarını alabildiğince gökyüzüne uzatır, daha görkemli, daha güzel olabilmek için gümüş gibi yapraklarını güneşe çevirirmiş. Tabii bu yüzden de pek az gölge verirmiş dibine. Yazın sıcak günlerinde ormandaki hayvanlar, çiçekler, “Sevgili söğüt, ne olur dallarını o denli yukarı kaldırma da dibine biraz gölge ver. Hava çok sıcak, bizi biraz serinlet” derlermiş. Ama kendini beğenmiş sögüt bana mısın demezmiş bu yalvamalara. “Dallarımı indirirsem bütün güzelliğim bozulur” diye tepeden tepeden karşılık verirmiş onlara. Gölün mavi sularında yaşayan minik kırmızı balık, yazın kızgın sıcağında çaresizlik içinde çırpınan çiçeklere, hayvanlara çok acıyormuş. Kendini beğenmiş söğüte de çok kızıyormuş: “Aptal, kötü yürekli söğüt ne olacak! . İşe yaramayan güzelliğin hiçbir değeri olmadığını neden anlamıyor bilmemki, Onun dallarını indirmesi, gölge yapması için bir çare bulmam gerek” diye düşünüyormuş her an. Ama bu işin boyun kırmakla, yalvarmakla olmayacağını da çok iyi biliyormuş. “Aklımı kullanmalıyım” diyormuş kendi kendine. “Aklın çözemeyeceği hiçbir sorun yoktur”. Minik kırmızı balık günlerce düşünmüş. Bir sabah neşeyle suyun yüzünden hafifçe başını çıkarmış, “Ey güzeller güzeli söğüt. . ” diye seslenmiş. Söğüt, bu güzel sözleri duyunca, “Kimdir bana seslenen?” diye sormuş. Dallarını hep yukarı doğru uzattığı için minik kırmızı balığı görememiş tabii. Minik kırmızı balık, “Ben bu gölde yaşayan bir kırmızı balığım. Senin güzelliğini yeterince göremediğim için çok üzülüyorum. Yaprakların ne güzel, püskül şeklindeki çiçeklerin ne göz alıcı. Ama sen bile, ne denli güzel olduğunu bilmiyorsun. Çünkü hiç kendi güzelliğini görmedin” demiş. Sögüt, “Haklısın” diye içini çekmiş. “İnsanlar gibi aynam yokki, kendimi seyredebileyim”. Minik kırmızı balık sevinçle seslenmiş o zaman, “Ben de bunun için sizi rahatsız ettim ya. Pekala yapraklarınızın, çiçeklerinizin güzelliğini göle bakarak görebilirsiniz. Hem o zaman ben de sizi rahat rahat seyrederim” deyince, söğüt, önce “Olmaz” demiş. Ama kendisini gölün sularında seyretmek düşüncesi de aklına takılmış. O yüzden de yavaş yavaş dallarını göle doğru sarkıtmaya başlamış. Yapraklarının, çiçeklerinin yansımasını suda görünce çok sevinmiş. Söğüt kendini suda seyretmekten çok mutluymuş artık. Ama asıl mutlu olan minik kırmızı balıkmış. Çünkü söğüdün dibindeki gölgelikte her an serinleyebiliyormuş. Minik kırmızı balık, “İşte şimdi daha güzelsin söğüt kardeş. Çünkü çevrene yararlı da oluyorsun. Yararlı olduğun sürecede biz seni daha güzel görüyoruz” demiş. Söğüt hak vermiş bu sözlere. O günden sonra da hem gölün sularında kendini seyretmiş, hem de yararlı olmuş.