KÜÇÜK PAPATYANIN TASASI

Yıllarca önce bir akşam doğa ana, ayışığında, binlerce çiçekle bezenmiş bir kırda dolaşıyormuş. Birdenbire bir hıçkırık sesi gelmiş kulağına. Hemen sesin geldiği yana doğru yönelmiş. Bir de bakmış ki ne görsün? Ağlayan, bir papatyacık değil mi? Merakla, papatyacığın üstüne eğilmiş, “Neden ağlıyorsun, seni kim üzdü böyle?” diye sormuş. Papatya yaşlı gözlerle bakmış doğa anaya. “Boyum çok kısa da onun için ağlıyorum” demiş. Doğa ana şaşmış, bu yanıta. “Sen çok yaşa emi papatya. Hiç bunun için üzülünür mü? Uzun boylu olacaksın da ne olacak?” diye onu avutmaya uğraşmış, ama boşuna. Papatyacık burnunu çek çeke ağlamaya devam ediyormuş: “Çevrendeki bütün otlar, çiçekler, benden daha uzun boylu. Yağmur yağarken ben başımı önüme eğerim. Güneş açınca da başımı kaldırırım. Ama güneş açınca da benim için yağmur bitmiyorki. . Bütün çiçekler, otlar silkelenip gerinince, üstlerindeki damlalar, boyum kısa olduğu için yüzüme damlıyor. Ben de yeniden ıslanıyorum. Tabii ıslak olunca da, ne arılar, ne kelebekler, ne de böcekler,gelmek istemiyor bana”. Papatyanın bu sözlerine bu kez hak vermiş doğa ana. “Peki. Sen üzülme. İstediğini yapacağım. Bundan sonra uzun boylu olacaksın. Bütün kır çiçeklerinin tepesinden bakacaksın” demiş. Papatyacığın başını okşayıp gitmiş. Ertesi gün, kıra otlama gelen inekler şaşırıp kalmışlar. Bütün kır, kocaman bembeyaz papatyalarla kaplıymış. Sanki kar yağmış gibiymiş. Kırdaki bütün öteki çiçekler ise görünmüyorlarmış. İnekler bu kocaman papatyalara imrenmişler, başlamışlar yemeye.

O akşam doğa ana “ne var ne yok” diye bakmak için yine kıra gitmiş. Bir de bakmışki, göz alabildiğine uzanan çayırlıkta bir tanecik bile papatya yok. Yalnız dikenli bir telin yanında bir papatya duruyor. O da ağlayıp duruyormuş. Hemen onun yanına koşmuş. Bu, dün gece boyunun kısalığından yakınan papatyacıkmış. papatyacık doğa anayı görünce daha fazla ağlamaya, “Ne olur benim boyumu yine eskisi gibi küçült doğa ana. Bütün kardeşlerimi inekler yedi. Bu dikenli telin yanında olduğum için benim yanıma yaklaşamadılar. Büyük güzel olup da korku içinde yaşamaktansa ıslanmak daha iyi ” diye yalvarmaya başlayınca, çok üzülmüş. Bu işe bir çare bulmayı da aklına koymuş. Papatyacığı öpmüş, “Dur bakalım benim cici kızım. Her şeyin bir kolayı vardır. Boyunu hem eski haline getireceğim; hem de seni ıslanmaktan kurtaracağım” demiş. Sonra eliyle hafifçe papatyanın bembeyaz yapraklarını yukarıya doğru toplamış. Sarı göbeğinin üstünü sımsıkı kapatmış. “İşte küçük papatya” demiş. Artık yağmur damlaları seni rahatsız etmezler. . Sen de gördün ki, bazı varlıklar küçük, bazıları da büyük olmalı. Bundan sonra güneş batarken ve yağmur yağarken beyaz yapraklarını bir araya topla ki ne yağmur, ne de çiğ damlaları sarı çiçek tozlarını bozmasın. Her yan kuruyunca da korkmadan yüzünü güneşe çevir. Arılar, kelebelekler, böcekleri seni görsün, sana gelsin. O zaman yalnız kalmazsın” demiş. O gün bu gündür, işte bu yüzden papatyalar yağmur yağınca ve her akşam yapraklarını kaparlar.