KUZU İLE KUZUKULAĞI

“Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; bir varmış, bir yokmuş” diyelim, başlayalım ucun ucun masalımızı anlatmaya.

Bu masalımızda bir kuzucuk var ki, tam masallık. Bembeyaz tüylü, sürmeli sürmeli gözlü, şirin mi şirin, oyunbaz mı oyunbaz bir kuzucuk. Hani şeytana bile külahını ters giydirir derler ya işte o cinstenmiş akça kuzucuk. Yalnız ağıldaki hayvanlara değil, çobanına da öyle oyunlar edermiş ki şaşar kalırsınız. Kısacası akça kuzucuğu herkes sever, ama herkes de ondan yaka silkermiş. Kuzucuğun bir de bitki hayranı varmış. Onun oyunlarına kahkahalarla güler, “Bu kuzu çok yaman” der de başka bir şey demezmiş. Kuzucuğun dikkatini çekmek, onunla uğraşmak için çok çabalamış ama onca bitkinin arasında kuzucuk onu farketmemiş bile. Bu da çok üzüyormuş tabii bitkiciği. Her gün, “Ne yapsam, ne etsem de şu kuzucuğun dikkatini çeksem?” diye düşünüyormuş. Sonunda bitkicik, kuzucuğun dikkatini çekmenin yolunu bulmuş. “Yapraklarımı tıpkı kuzucuğun kulakları gibi tüylü tüylü yaparım. Şöyle biraz da kıvırdım mı kimse kuzucuğun kulağı ile benim yapraklarımı ayırt edemez” demiş kendi kendine. Azıcık bir çabayl, yapraklarını kuzucuğun kulağı gibi yapıvermiş. Sonra da oynatmaya başlamış.

Çevresindeki bitkiler bile kuzucuk geldi de kulaklarını oynatıyor sanmışlar önce. Neden sonra onun kuzucu olmadığını farketmişler de basmışlar kahkahayı. Tabii kuzucuğun da hemen dikkatini çekmiş bitki bu haliyle. “Şuraya bak hele. Bu bitkinin yaprakları tıpkı benim kulaklarım gibi. ” diye hayretle bağırmış. Sonra da kulaklarını neşeyle oynatmış. Kuzucuk kulaklarını oynatır da, bitki durur mu, o da oynatmış yapraklarını. İkisi de bir süre bu oyunu tekrar edip birbirlerine gülmüşler. Kuzucuk, “Senin adın bundan sonra kuzukulağı olsun, olur mu?” deyince, bitkicik sevinçle çığlık atmış: “Kuzukulağı ha! . . Doğrusu bu ada bayıldım işte”

O günden sonra, kuzuyla kuzukulağı bitkisi birbirlerinden ayrılmayan iki dost olmuşlar. Saatlerce konuşup, oyunlar oynamışlar. Bir gün kuzucuk soluk soluğa kuzukulağı bitkisinin yanına gelmiş: “Aman kuzukulakçığım beni sakla. Süt kovasını devirdim diye çoban çok öfkelendi. Deminden beri beni kovalıyor. Yakalarsa yandım” demiş Kuzukulağı sevgili kuzucuğunun bir dediğini iki eder mi?”Sen hele şu çalılığa saklan, gerisini de bana bırak. Çoban gelirken de arada melemeyi unutma emi! . . ” diyerek kuzucuğu avutmuş. Kuzucuk hemen saklanmış çalıların arkasına. İyi ki fazla oyalanmamış. Çünkü biraz sonra çoban öfkeyle bağırarak oraya gelmiş. “Seni gidi hınzır kuzu seni. Nedir senden çektiğim?! . İstediğin kadar kaç, istediğin kadar saklan. Nasıl olsa seni bulup cezanı vereceğim” diyormuş da başka bir şey demiyormuş.

Tam o sırada kuzucuk “meee! !” diye hafifçe meleyivermiş. Çoban da zınk diye duruvermiş tabii. Şimdi sıra kuzukulağındaymış. Ü da başlamış yapraklarını tıpkı kuzucuğun kulağı gibi oynatmaya. Çoban o zaman, “Yakaladım seni kuzucuk. Aklınca beni kandırmaya kalktın ha! Ama ben senin o kulaklarını nerede olsa tanırım. ” demiş Sonra da kuzunun kulağınıtutuyorum diye, kuzukulağı bitkisinin yapraklarına asılıvermiş ama, yaprak elinde kalıverince şaşkınlıktan neredeyse dili tutulmuş. “Ne demek oluyor bu? Kuzucuktan çektiğim yetmiyormuş gibi, bir de bitkiler mi oyun oynamay kalktı” diye öfkeden küplere binmiş. O öfkeyle kuzukulağının yaprağını ısırmış, başlamış çiğnemeye. Çiğnedikçe öfkesi kaybolmuş, hatta biraz sonra yüzü bile gülmüş. “Aman ne güzel tadı var bu kuzukulağı gibi yaprakların: Mayhoş, mayhoş. Dur şunlardan biraz toplayıp eve götüreyim de salata yapayım” demiş. Kuzucuğa da vereceği cezayı unutmuş.

İşte o gün bugündür, kuzukulağı bitkisinin yaprakları salata olarak yenilir. Eğer bir gün sofrada kuzuların kulağı gibi tüylü açık yeşil yaprakçıklar görürseniz bilin ki bunlar kuzucuğun dostu kuzukulağının yapraklarıdır. Hiç mızmızlanmadan yiyin. Ekşimsi tadı olan kuzukulaklarını çok seviceğinize eminim ben çünkü.