SAKIZ AĞACI

Çok çok eskiden ülkelerin birinde ama sanırım Akdeniz kıyısındaki ülkelerin birinde, iki oğlancık yaşarmış. Şimdi, “Akdeniz kıyısındaki ülkelerden birinde yaşadıklarını nereden biliyorsunuz?” diyeceksiniz biliyorum. Haklısınız tabii. Sizlere sakız ağacının öyküsünü anlatacağımı; sakız ağacının da yalnız Akdeniz kıyısında yetiştiğini söylemedim, değil mi? Ama şimdi öğrendiniz işte.

Evet, yıllarca önce, ülkelerin birinde, iki oğlancık yaşarmış. Birisinin adı yağız oğlan, ötekinin de çilli oğlanmış. Yağız oğlan ne denli iyi yürekli, akıllı, uslu bir çocuksa, çilli oğlan da, o denli kötü yürekli ve yaramaz bir çocukmuş. Günlerden bir gün, çilli oğlan, yine çakısını, sapanını alıp ormana yollanmış. Hiç acımadan, kuşlara sapanıyla taş atıp, onları yaralarmış. Sonra yorulup bir ağacın dibine oturmuş. Küçük salkımlar halinde çiçekleri, üzüm tanelerine benzeyen siyah etli meyveleri olan bir ağaçmış bu. Çilli oğlan bir süre orada oturduktan sonra, ağaçcığın gövdesinde çakısıyla yara açıp, yürümüş gitmiş. Sanki kötülük etmeden duramıyormuş. Oysa arkasını dönüp baksaymış, ağaçcığın nasıl üzüldüğünü, nasıl acı çektiğini görecekmiş. Çünkü biraz sonra oraya gelen iyi yürekli yağız oğlan hemen görmüş. Ağacın gövdesinden limon kabuğu renginde damlala sızıyor, bu damlalar bir anda gözyaşı şeklinde donuyormuş. Yağız oğlan, “Şu çilli oğlan da ne kadar hain. Ne istedi bilmemki şu ağaçcıktan. . Bari mendilimle yarasını sarayım” diye üzüntüyle söylenmiş. Sonra da mendiliyle bir güzel sarmış, çilli oğlanın çakısıyla yaraladığı yeri. Ama gelin görünki, çilli oğlan bir süre sonra, yine çıkagelmiş. Ağacın gövdesindeki mendili görünce de o öfkeyle: “Benim işime neden burnunu sokuyor bu yağız oğlan?!” diye bağırmış. Sonra da mendili söküp atmış. Yine çok yorgun olduğu için de ağacın altına uzanıp uykuya dalmış. O uyurken, ağacın yaralı gövdesinden sürekli olarak, o limon rengindeki sıvı akmış. Damlalar halinde, çilli oğlanın her yanına yapışmış, öylece donmuşlar.

Aradan ne kadar zaman geçmiş bilmem ama, sonunda çilli oğlan uyanmış. Uyanmış ama, kalkamamış. Kıpırdayamamış bile yerinden. “Yetişin kurtarın beni” diye basmış yaygarayı. O bağırdıkça, sanki ağaçtan daha çok limon sarısı damlalar dökülüyor, çilli oğlanın orasına burasına yapışıp donuyormuş. Çilli oğlan, artık korkudan ne yapacağını şaşırmışmış. Çünkü hava da kararmak üzereymiş. “Bağışla beni sevgili ağaç. Bundan sonra, hiçbir canlıya kötülük etmeyeceğim” diye yalvarıyormuş Ama ağaçcık onun dilinden anlamıyormuş.

İyi ki, yağız oğlan, “Belki mendil yarayı iyileştirmeye yetmez” diye düşündüğü için babasını da alıp ormana gelmiş de çilli oğlan geceyi ormanda geçirmekten kurtulmuş. Yağız oğlanın babası çilli oğlanı öyle yere yapışmış görünce basmış kahkahayı. “Bu sana iyi bir ders olsun çilli oğlan. Bu ağaç, sakız ağacıdır. Hani her gün çiğnediğiniz damla sakızı var ya, işte bu ağaçtan elde edilir” demiş. Sonra da epey uğraştıktan sonra, damla sakızının kıskıvrak yere yapıştırdığı çilli oğlanı kurtarmış. Ama o günden sonra, çilli oğlanın yaramazlık ettiği, hele hele ağaçları, kuşları yaraladığını kimseler görmemiş.