ÇINGIRAKLI YILAN

Bir zamanlar ülkelerin birinde yemyeşil bir orman, ormanın ortasında masmavi bir göl varmış. Ama ormanın herkesçe sevilmesinin, övülmesinin nedeni yalnızca boy boy ağaçlar, masmavi göl değilmiş tabii. Ormanın içindeki her türden av hayvanının, ağaçların dallarında günboyu konser veren binlerce kuşun mavi göldeki balıkların da payı varmış bu ünde. Sözün kısası, orman herşeyiyle düş gibiymiş. Orman halkı böylesine güzel bir yurda sahip oldukları için öyle mutluymuşlar ki sormayın.

Ama günlerden bir gün, nereden geldiği bilinmeyen kara mı kara bir kara yılan bir anda ormanda ne tad bırakmış ne mutluluk. Kara yılan önüne gelene saldırıyor, ağaçlara tırmanıp kuş yumurtalarını çalıyormuş. Üstelik de bunu öyle sessiz sedasız yapıyormuş ki, hiç bir hayvan kendini koruyamıyormuş. Kara yılan birden bire çıkıyormuş ortaya, Ayakları olsa, ayak sesini duyar, savunmaya geçebilirlermiş belki. Ama kara yılan, sessizce kayarak gidiyormuş toprakta. Zaten ellerini kollarını bağlayan da buymuş ya. . Orman halkı kara yılanla başa çıkabilmek için kafa kafaya, el ele vermeleri gerektiğini bir haftaya kalmadan anlamışlar. Gölün kenarındaki alanda bir gün gizli bir toplantı yapmışlar. Kara yılanın konuşmaları duymaması için de her yana gözcüler koymuşlar. Toplantı bitine değin gözcüler yılanı adım adım izleyecekler, toplantı yerine gelmeye kalkarsa da haber vereceklermiş. Bütün önlemler alındıktan sonra toplantı başlamış. Balıklar da ellerinden geldiğince, kıyıya yaklaşıp konuşmaları dinliyorlar, zaman zaman düşüncelerini söylüyorlarmış. Zaten oybirliği ile kabul edilen öneri de, bir alabalıktan gelmiş. Alabalık, “Arkadaşlar sizlerin derdi, biz balıkların derdidir. Zaten biz günlerdir kendi aramızda kara yılanla nasıl savaşılması konusunda konuşup tartışıyorduk” diye söze başlamış. Sonra da “Eğer kuş kardeşler yardım ederse sanırım bulduğumuz çare başarılı olabilir” demiş. Yuvalarından yumurtalarını çalan kara yılanı güçsüz bırakacak bir çare bulunur da kuşlar hiç yardım etmez mi? Hemen, “Elbette elimizden gelen yardımı hemen yaparız alabalık. Hele sen planını anlat” diye cıvıldaşmışlar. Alabalık, “Dinleyin öyleyse. . Balıkların hepsi üstlerindeki pullardan biraz verecek. Siz de bu pulları aralarına çamsakızı sürerek birbirlerine yapıştırıp kalınlaştıracaksınız. Kalın pulları birbirine sürterseniz çıngırak gibi ses çıkaracağını sanıyorum” demiş. Tavşanlar, “Sonra sonra. . . ” diye atılmışlar; “Sonra bu pulları ne yapacağız?”. Alabalık önerilerinin ilgi uyandırmasından mutlu devam etmiş sözlerine. “Sonra kuşların hepsi ağaç kabuklarına çam sakızı doldurup onları gagalarına alacaklar. Yılan uyurken üstüne dökecekler. Siz sincaplar, siz de hemen ağaçların üstünde pulları yılanın özellikle kuyruk kısmına doğru atacaksınız. Pullar kuyruğa yapıştığı zaman kara yılan hapı yutmuş demektir. Hareket ettikçe pullar birbirine sürtünecek, ses çıkaracak. Siz de onun geldiğini anlayıp, önleminizi alacaksınız”.

Toplantıda olan hayvanların hepsi balıkların bu güzel planını alkışlar arasında kabul etmişler. zaman geçirmeden de çalışmaya başlamışlar. Ve bir gün kara yılan uyurken planlarını uygulamışlar. Önce kuşlar guguk kuşunun işaretiyle gagalarında tuttukları ağaç kabuklarının içindeki çam sakızını yılanın üstüne dökmüşler. Sonra da sincaplar, balık pullarını yılanın üstüne atmışlar. Bütün bu olanlar öyle çabuk olmuş ki kara yılan ne olduğunu bile anlayamamış. Ama kaçmaya kalkınca kuyruğundaki pullar birbirine sürtüp, çıngırağa benzer sesler çıkarınca, kara yılanda şafak atmış. Bir oyuna geldiğini anlamış. Anlamış ama iş işten geçmişmiş tabii. O günden sonra kara yılanın adı, çıngıraklı yılan olmuş. Orman halkı onun geldiğini çıkardığı sesten anlayıp hemen önlem almış. Gerçekten de çocuklar, çıngıraklı yılanlar kuyruklarındaki pulların birbirlerine sürtünmesinden dolayı çıngırak gibi ses çıkarırlar. Bu yüzde de geldiklerini bütün canlılar duyar.