YILDIZ BURUNLU KÖSTEBEK

Yerin altında yaşayan hayvan uluslarının en uygarı köstebeklerdir bilirsiniz çocuklar. Yeraltı ülkelerini onlar kadar temiz tutan onlar kadar geniş ve düzgün yollarla süsleyen bir başka hayvan yoktur. Bu yüzden de köstebekler ülkeleriyle çok övünürler. Hani haksız da sayılmazlar değil mi?

Şimdi masalını anlatacağım köstebek ulusu, Kuzey Amerikada yaşıyormuş. Onlar da öteki köstebek ulusları gibi çalışkan ve uygarmış. Tabii bu yüzden de hepsi çok mutluymuş. Ama günlerden bir gün genç köstebeklerden biri, “Doğrusu, ‘biz uygar bir ulusuz’ diye kasılmanıza şaşıyorum. Uygarlık ışıkla başlar Hani bizim ışığımız? Kapkaranlık bir ülke burası” diye ulu orta konuşunca hepsinin neşesi kaçmış. Aslında yaşlı köstebekler bu konuşmaya ‘ulu orta’ demişler ama genç köstebekler hiç de öyle bulmamışlar. Hele hele genç köstebeğin, “Bütün canlılar kendini geliştiriyor. Geliştirmeyenler herkesçe küçümseniyor. Biz yıllardır kendimizi geliştirmek için ne yaptık söyler misiniz bana?” deyince ona hak vermemek ellerinden gelmiyormuş. Bu yüzden genç köstebeğin bir gün yuvadan çekip gitmesine hiçbiri şaşmamış. Genç köstebek o gün bütün ormanı dolaşmış, kendini geliştirmenin yollarını aramış. Ama hava karardığı zaman eli boş, kafası boş, yorgun argın bir ağacın dibine çökmüş. Orada ne kadar öylecene durduğunu bilmiyorum tabii. Ama bir ara göz gökyüzünde ışıl ışıl ışıldayan yıldızlara ilişmiş. O anda da içini bir umut, yüzünü bir gülüş kaplamış, “İşte bu gökteki parlak şeyler gibi ışıklarım olmalı. Bunları burnumun ucundaki tellere asmalıyım” demiş kendi kendine. Sonra da bu kararla yorgunluğunu bile unutup, o gece çalışmaya başlamış. Tıpkı bir heykel traş eder gibi, titizlikle günlerce, haftalarca aylarca çalışmış durmuş. Genç köstebeğin bu çalışması bütün ormanda duyulmuş. Karıncalar bile “Biz çalışkan, azimli yaratıklarız, ama doğrusu bu genç köstebek hepimize taş çıkardı. Gece gündüz demeden çalışıyor” diyorlarmış. Kısacası bütün orman halkı hayranmış köstebeğe. O yüzden ona yiyecekler taşıyorlar, sık sık “Yardıma gereksinme duyarsan, hepimiz hazırız” diyorlarmış.

Gecelerden bir gece köstebek işini tamamlamış. Artık burnunun üstünde tam yirmi iki anten, bu antanlerin üstünde de yirmi iki pembe yıldız varmış. Ama gelin görün ki, bu yıldızlar parlamıyor, ışık saçmıyormuş. İşte o anda genç köstebeğin kolu kanadı kırılmış. Bunca çalışmadan sonra başarısızlığa uğramak kolay şey mi? Değil elbet. “Görünüşü güzel, ama işe yaramaz yıldızları ben ne yapacağım” diye başlamış ağlamaya. Öyle hıçkıra hıçkıra ağlıyormuş ki, bütün orman halkı uyanmış. Doğrusu ne yalan söylemeli onlar da buna en az köstebek kadar üzülüyorlarmış. İşte o anda baykuş sevinçle bağırmış, “Dur bakalım genç köstebek, bu işin de bir çaresi bulunur. Ateş böcekleri sana ışıklarını nasıl yaptıklarını anlatırlar, sen de yıldızların da aynı şeyi yaparsınız?” Genç köstebek, onca çalışmadan sonra, bu işe girişmiş mi dersiniz çocuklar? Girişmiş tabii. En iyi, en güzeli bulmanın yolunun çalışmak olduğunu biliyormuş çünkü. yine günlerce, aylarca çalışmış çalışmış. Ama bir gün yuvasına döndüğünde burnunun üstündeki 22 antende 22 yıldız ışıldıyormuş.

Köstebekler ona YILDIZ BURUNLU KÖSTEBEK demişler. Kuzey Amerika’da artık bir tane değil, yüzlerce yıldız burunlu köstebek var çocuklar. Hepsi de çalışıp çabalayarak elde ettikleri bu özellikleriyle mutlu.