TAVŞANA KAÇ, TAZIYA TUT

Atatürk, yaptığı devrimlerle, özellikle de, giyim kuşam, eğitim, hukuk, dil, kadın hakları devrimleriyle ve laikliği getirmesiyle her zaman yobazların, tarikatçıların baş düşmanı olmuştur. İrtica yılanı, zaman zaman başını kaldırmıştır kaldırmasına ama zehirini akıtacak fırsatı bulamamıştır. Çünkü, Atatürk ilkelerine bağlı eğitim ordusu, yargı organları, aydınlar, basın, demokratik kitle örgütleri, üniversiteler, sendikalar vs irtica yılanının başını ezivermişlerdir.

Bu savaş 12 Eylül 1980’e kadar sürü gitmiştir. 12 Eylül harekatıyla birlikte eğitim ordusunun 24.000’den fazla öğretmeni ya sürülmüş, ya atılmış, ya da tutuklanmıştır. Yasalar değiştirilmiş, sağduyu sahibi yargıç ve savcılar oradan oraya sürülmüş, tehdit edilmiş ya da mesleklerinden uzaklaştırılmışlardır. DİSK kapatılmış, sendikal haklar neredeyse sıfıra indirilmiş; demokratik kitle örgütleri, dernekler kapatılmış; basına inanılmaz darbeler indirilmiş; aydınlar ve doğrudan yana olanlar tutuklanmıştır. Buna karşın, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu, siyasal partiler kapatılıp, mal varlıklarına el konulurken; nurcuların, süleymancıların, nakşibendilerin ne yurtlarına, ne okullarına el konulmuştur. 12 Eylül harekatından önce Anayasa’da yer almayan, laik bir devletin anayasasında olmaması gereken din dersi okullarda zorunlu ders olmuş, durmadan imam hatip liseleri açılıp, yetenekli öğretmenler o liselere kaydırılmış; Kuran kurslarının sayısı yüzde yüz arttırılmış; imam hatip öğrencileri için parasız yurtlar açılmış; devlet kuruluşlarının içine mescitler kurulmuş; bakan eşleri türbanla dolaşmaya başlamış; İran Başbakanı, Anıtkabir’e gitmeyi reddettiği halde izzeti ikram ile karşılanmıştır. Kısacası irtica yılanı beslendikçe beslenmiştir.

Peki 12 Eylül 1980 harekatının sahiplerini hiç uyaran olmamış mı? Olmuş elbette. Devlet Güvenlik Mahkemesinin (DGM) tutanaklarında ve pek çok raporda Sayın Evren ve Konsey üyeleri uyarılmıştı.

Kıdemli binbaşı Güner Yiğitbaşı’nın mütalaası basında da yer almıştı. Yiğitbaşı mütalaasında, “Nurcuların ve aşırı dincilerin hızla yaygınlaştığını, öellikle ortaokul öğrencilerini (ileride devletin kilit noktalarına yerleştirilmek üzere) topladıklarını, apartman dairelerinde, tarikat evlerinde, yurtlarda ücretsiz olarak yedirip, içirip, yatırıp, ders verdiklerini; fen lisesi, askeri liseler ve üniversiteler için ücretsiz kurslar düzenledirlerini mütalaasında kanıtlarıyla ortaya koymuştur.

Peki bu uyarıların sonunda 12 Eylül harekatını yapanlarca tedbir alınmış mıdır? Hayır. Alınsaydı, bugün gazetelerde şu başlıkları okumazdık :

“Orduya irtica sızdı. Sadece hava kuvvetlerinde 4 ayda 300 subay ve astsubay sorgulandı”.

“Missuri Üniversitesi’nin hazırladığı rapora göre ‘İrtica ve Tarikatlar Türkiye’de artık devlete sızmıştır”.

“Darwin Teorisi kitaplardan çıktı. Erzurum Üniversitesi’nde okutulan kitap bilimi inkar ediyor”.

“Türbanlılar yürüyüş yaptı”.

“Üniversite kapısında ilk çarşaflı”.

Ve son haber : “Akdoğuş dergisinde Atatürk’e ‘Nalları dikti’, ‘O bir alçaktı’, ‘Dinsiz’, ‘İngiliz ajanı’ diye yazıyor. Bu yazıyı yazan da beraat ediyor”.

Sayın Kenan Evren de, olay karşısında Marmaris’ten üzüntülerini bildiriyor : “Bu suçu işleyenler bir gün kanun pençesine düşeceklerdir” diyor.

12 Eylül 1980’den bu yana ne zaman Atatürk’e saldırılsa, ne zaman yetkililer Atatürk düşmanları cezalarını bulacaklar dese, hep, “Tavşana kaç, tazıya tut” deniyor gibi geliyor bana.