MİNİK DAMLALARIN SERÜVENİ

Bir zamanlar üstünde minicik bir su damlasının yaşadığı bir bulut varmış. Minik su damlası bulut evini çok sever, öteki su damlalarının tersine yeryüzüne inmek hiç istemezmiş. Aslında söz aramızda yeryüzüne inmekten korkuyormuş, su damlası. “Burada rahatım yerinde. Ne diye yeryüzüne ineyim? Hem ben gökyüzünü seviyorum” diyormuş da başka bir şey demiyormuş. Öteki damlalar minik su damlasının bu durumuna çok üzülüyorlarmış. “Yeryüzü de gökyüzü kadar güzeldir. Her yeryüzünde şöyle bir dolaştıktan sonra yine dönüp dolaşıp geleceksin gökyüzüne” diyorlarmış. Diyorlarmış ama minik su damlasına söz geçiremiyorlarmış.

Bakmışlar ki minik su damlasının gönül rızasıyla yeryüzüne ineceği yok. İyice yoğunlaştıkları, renklerinin kapkara olduğu bir gün hepsi yeryüzüne inerken minik damlayı da arkasında itivermişler. Minik damla daha “Ne oluyor?” diyemeden kendini boşlukta buluvermiş. Düşmüş düşmüş. önceleri bu düşüşten çok korkmuş. Ama sonra yanında düşmekte olan öteki damlalarla yarışa bile girmiş. Hepsini de geçmiş üstelik. Yolculuğun sona erdiğini, bir yere çarpınca anlamış. Bu bembeyaz bir papatyanın yapraklarıymış. Papatya onu görünce sevinçle bağırmış: “Yaşasın yağmur yağıyor. Bakın bir damla geldi bile”. Minik damla böyle sevinçle karşılanmasından dolayı öyle mutluymuş ki, yapraktan dallara, oradan da toprağa süzüldüğünü farketmemiş bile. Ama birdenbire ortalık kapkaranlık kesilince korkuyla titremiş. Sonra da yerin altında bir çıkış aramaya başlamış. İyi ki yalnız değilmiş orada. Bir sürü su damlası onun gibi yol arıyormuş. İçlerinden biri hadi birleşelim arkadaşlar, o zaman kendimize daha kolay yol açarız” demiş. Bütün yağmur damlaları itişe kakışa sıraya girmişler. Gerçekten de o zaman daha hızlı yol almaya başlamışlar. Ve bir yerden tekrar yeryüzüne çıkmışlar. Minik su damlası tekrar güneşe, çiçeklere kavuştuğu için öyle sevinmiş ki sormayın. O yüzden, neden sonra yanındaki damlalara, “Kuzum nereye gidiyoruz biz böyle hızlı ızlı?” diye sormak aklına gelmiş. Damlalardan biri anlaşılan çok deneyimliymiş ki, “Aaa bilmiyor musun?” diye alaylı alaylı sormuş. “Şimdi bahçeleri sulayacağız. Sonra değirmencinin değirmenini çalıştıracağız, sonra da öteki yönden gelen su damlalarıyla birleşip denize gideceğiz. Gerçi sen denizi de tanımıyorsundur. Ama şimdi anlatamam, gidince görürsün. ” Minik damla arkadaşlarıyla birlikte nereye gittiyse sevgiyle coşkunlukla karşılanmaktan, yeni yeni güzel güzel yerler görmekten öyle mutlu ve yorgunmuş ki ancak denize döküldükleri zaman biraz soluk almış. Hele güneşin ışınları içini sıcacık ısıtınca, “Oh ne güzel ısındım. Sanki hafifliyorum” diye mırıldanmış.

Gerçekten de hafiflemişmiş. Çünkü güneşin sıcaklığıyla buharlaşıp, gene gökyüzüne doğru yükseliyormuş. Birden kendisini yine bir bulutun içinde bulmuş. Yuvasına kavuştuğu için çok mutluymuş. Ama yeryüzünde geçirdiği mutlu günler aklına geldikçe de hemen yağmur olup düşmek geliyormuş içinden. Ve bir gün yine buluttaki damlalar ağırlaşmış ve minik damla yine arkadaşlarıyla yeryüzüne doğru bir yarışa girişmiş. Ama içinde artık korkudan eser yokmuş. Yeryüzünde mutluluk vereceği canlıları düşünüyor, yararlı olmanın sevinciyle sanki kanatlanmış uçuyormuş.