TEMBEL MİNİK ARI

Bir zamanlar renk renk çiçeklerin açtığı, cıvıl cıvıl kuşların öttüğü, şırıl şırıl minicik bir derenin aktığı bir çayırlıkta kocaman bir arı ailesi yaşarmış. O kadar kalabalık bir aileymiş ki, bu arı ailesinde, karınlarını doyurabilmek için herkesin harıl harıl çalışması gerekiyormuş. Doğrusu yiyecek bulmakta da fazla zorluk çekmiyorlarmış. Çünkü çayır renk renk, mis gibi kokan çiçeklerle doluymuş. Arılara seve seve özlerinden veriyorlar, “Biz çalışkan hayvanları çok severiz. Buyurun istediğiniz kadar özümüzden alın” diyorlarmış. Kısacası arı ailesinin büyüğü küçüğü gün boyu o çiçek senin bu çiçek benim dolaşıp duruyormuş.

Ama günlerden bir gün arı ailesini şaşkına çeviren bir olay olmuş. Minik arılardan biri çalışmak, bal yapmak istemiyormuş. Şimdi siz “Hiç tembel arı olur mu?” diyeceksiniz. Olmaz, olmaz ama olmuş işte. Zaten arı ailesini şaşırtan da buymuş. Minik arı sözden anlamıyor, “Benim canım çalışmak istemiyor. Hem canım sizin getirdiğiniz bunca bal bana da öteki arılara da yeter” diyormuş da başka bir şey demiyormuş. Bir gün, beş gün derken kraliçe arının tepesi atmış. “Çalışmayanın arı ailesinde yeri yoktur. Hemen bu tembel arıyı atın dışarı” diye buyruk vermiş. Kraliçe arı buyurur da yapılmaz mı? Yapılır elbet. Minik tembel arı, daha “Ne oluyoruz?” diyemeden kendini kovanın dışında buluvermiş. Önce “Aman sende. Atarlarsa atsınlar. Ben de kendime bir oyuk bulur, orada yaşarım” demiş. Bütün gün kırda başıboş dolaşmış durmuş. Ama birden bire yağmur bastırınca ne yapacağını şaşırmış. İyi ki biraz ileride bir kaya oyuğu görmüş de iyice ıslanmadan kendini oraya atmış. Ama soğuktan tir tir titriyormuş. Sıcacık kovanını da şimdiden özlemeye başlayan minik arı, “Galiba çalışmamakla iyi etmedim. Keşke büyüklerimin sözlerini dinleseydim. O zaman bu soğuk oyukta kendi başıma titreyip durmazdım. Yarın ilk işim kovana dönmek, herkesten özür dilemek olsun” demeye başlamış.

İşte tam o sırada, “tıs tısss” diye bir ses duymuş. Sesin sahibini görünce de korkudan iliklerine kadar titremiş. Çünkü oyuğun tam çıkış yerinde kocaman bir yılan upuzun dilini çıkara çıkara minik arıya bakıyormuş. Yılan, “Benim evime girenlerden hiç hoşlanmam. Bunu cezası ölümdür” diye öyle bir tıslamış ki sormayın. Minik arı ne yapsın şimdi? Kaçmak istese kaçamaz, uçmak istese uçamaz. Çünkü yılan tam çıkış yerindeymiş. Minik arı tembellik edip kovandan ayrıldığına bin pişmanmış artık. “Şey yılan hanım” diye kekelemiş. “Yağmur yağıyordu. Sonra sizin çok güzel hünerleriniz olduğunu da duymuştum” diyebilmiş. Yılan dilini uzata uzata, tıslaya tıslaya gülmüş. “Evet” demiş, “Ben çok güzel dansederim. Dans ederken sarmal şekilli bir döner merdiven gibi kıvrılabilirim. Eğer sen de bana göülmemiş bir hüner gösterebilirsen, seni yutmam”. Minik arı, “Hele sizin dansınızı göreyim” demiş. Zaman kazanmak istiyormuş çünkü. Yılan hemen dans etmeye başlamış. Gerçekten de çok güzel dans ediyor, sarmal biçiminde kıvrılıyormuş. Minik arı bir yandan onu izliyor, bir yandan da ne yapacağını düşünüyormuş. Birden gözü oyuğun giriş kapısına yakın bir yerde bir çiçeğe takılmış. O anda da yüzü gülmüş. Yılan dansını bitirince, “Gerçekten dansınız güzelmiş yılan hanım. Şimdi sıra bende. Sizden oyuğun giriş kapısının önünü iyice kapamanızı ve gözlerini yummanızı dileyeceğim. Gözünüzü aç deyince açın. Ama beni bulamayacaksınız. Çünkü görünmez olacağım bir anda” demiş. Yılan bu işe pek inanmamış ama, “Nasıl olsa kapıyı ben tutacağım kaçamaz” diye düşünmüş, gözlerini yummuş.

O gözlerini yumar yummaz, arı kendini çiçeğin yapraklarının arasına atmış. Çiçek minik arıya öyle acımış ki, ona yardım etmek için hemen yapraklarını kapamış. O zaman minik arı, “Hadi gözlerinizi açın yılan hanım” diye seslenmiş. Yılan gözlerini açmış, sağına soluna bakmış. Ama arıcığı görememiş. Oyuğun içine girip her yanı aramaya başlamış. Ama arı yokmuş işte. Tam o sırada çiçek, “Tamam arı kardeş yılan oyuğun girişinden uzaklaştı, hemen çık içimden, uç git evine” diye fısıldamış. Yılan neden sonra bunu farketmiş. Ama minik arıyı tut tutabilirsen. Zavallıcık arkasına bakmadan uçmuş uçmuş. Sonra çiçekleri dolaşıp özlerinden toplamış. Kovanlarına bal dolu olarak dönmüş. Onu bu haliyle gören arılar minik arıyı kucaklamışlar. O günden sonra da minik arı, ailesinin en çalışkan arılarından biri olmuş.