BERBER BALIĞI

Çok eskiden masmavi denizlerin birinde çok parlak renkli derisi olan, güzel mi güzel, alımlı mı alımlı bir balık yaşarmış. Ama böylesine güzel ve alımlı olduğu halde yine de mutsuzmuş bu balık. Çünkü yüzgeçlerinin ucu bir bıçak gibi keskin ve sertmiş. O yüzden de hiç bir balık onunla arkadaş olmak istemezmiş. “Yanlışlıkla o sivri bıçak gibi yüzgeçleri bir yerimize değerse yandık demektir. Bu balık değil, sanki berber” derlermiş. Hatta zaman zaman zavallı balıkçığı alaya bile alırlar, “Bir berber balığı bir berber balığına, bre berber balığı gel beraber bir berber dükkanı açalım demiş” diye hep bir ağızdan bağırışırlar, sonra da basarlarmış kahkahayı.

Bir süre sonra bütün denizaltı ülkesindeki canlılar güzel balığı “berber balığı” diye çağırmaya başlamış. Aslında berber balığı bu addan dolayı üzülmüyormuş. Hatta çok seviyormuş adını. Onu üzen balıkların gülüp oyun oynarken kendisini aralarına almamalarıymış. Kaç kez, “İnanın çok dikkatli bir balığı ben. Yüzgeçlerimin bir bıçak gibi keskin ve sivri olduğunu da çok iyi biliyorum. O yüzden kimseye zarar vermemek için bütün dikkatimi topluyorum” diye balıklara yalvarmış ama boşuna. Anne ve baba balıklar, “Tehlikeli bir balık berber balığı. Sakın onunla arkadaşlık etmeyin” diye çocuklarının gözlerini öyle korkutmuşlar ki, berber balığının bütün çabaları bu yüzden boşa gitmiş.

Bir gün berber balığı yine bir köşeden yavru balıkların oyunlarını seyrediyormuş. Yavru balıklar saklambaç oynuyorlar, berber balığı da uzaktan uzağa onlara imrenerek bakıyormuş. Ebe olan yavru balık ona kadar sayıyor, “arkamdaki önümdeki, sağımdaki solumdaki sobe” diye bağırıyormuş. Sonra da kaya oyuklarına, mercanların, süngerlerin arasına saklanmış olan arkadaşlarını arıyormuş. Yine birisinin gözlerini yumup saymaya başladığı bir sırada minik balıklardan birinin saklanmak için deniz şakayığına doğru yüzdüğünü görüp korkuyla irkilmiş bizim berber balığı. Minik balık bir yandan hızlı hızlı yüzüyor, bir yandan da”Bu güzel çiçeğin ortasına girip saklanırsam, kimse beni bulamaz” diyormuş. Berber balığı hemen minik balığa seslenmiş, “Sakın oraya saklanma. . Bir kere o deniz şakayığı çiçek değil, bir deniz hayvanı. Ortasına girersen yaprak şeklindeki kollarını kapatıp seni hapseder. Sonra da yer” demiş. Ama minik balık ona tepeden tepeden bakıp, “Hıh oyunumuza seni almıyoruz diye böyle söylüyorsun değil mi?” deyip, hemen deniz şakayığının ortasına kendini atmış. Tabii atmasıyla da olanlar olmuş. Deniz şakayığı hemen kapanıvermiş, minik balık da içinde kalmış. Uzaktan bu olayı görenlerin arasında minik balığın annesi de varmış. Ama çok uzakta olduğundan ona yetişememiş. Üstüne deniz şakayığının kolları kapanınca, minik balık, korkudan ne yapacağını şaşırmış.

Onun gibi donup kalanlardan biri de berber balığıymış. Ama o kendini daha çabuk toplayıp deniz şakayığına saldırıya geçmiş. Keskin, sivri bir bıçak gibi olan yüzgeçlerini hızla deniz şakayığına batırmış. Böyle bir saldırıya kim dayanır ki, deniz şakayığı dayansın. Acıyla bağırıp açılıvermiş. Tekrar kapanmaya fırsat bulamadan da minik balık fırlamış kaçmış. Doğru annesinin yüzgeçlerine atılıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamış. Annesi onu öpmüş, yüzgeçleriyle sırtını sevgiyle okşamış. Sonra da, “Bilmediğin canlılara bir daha öyle sokulma emi” demiş. “Berber balığı olmasaydı şimdi yanımda olmayacaktın. Meğerse ne iyi yürekli bir balıkmış o” demiş.

Minik balık bu sözleri duyunca, deniz şakayığının içine girmeden berber balığının kendisini uyardığını hatırlayıp, utançla başını önüne eğmiş. “Bir de onu azarlamıştım” demiş kendi kendine. Hemen onun yanına yüzüp, yanağından öpmüş. “Teşekkür ederim berber balığı. Hayatımı kurtardın. Hadi gel birlikte arkadaşlarımın yanına gidelim, birlikte oynayalım” demiş. Eh varın siz düşünün artık berber balığının sevgincini. O günden sonra, berber balığı hiç yalnız kalmamış güç durumda kalan arkadaşlarının yardımına koşup sivri yüzgeçlerini bir bıçak gibi kullanıp onlara zarar veren büyük balıkları kaçırmış.