İNCİ BALIĞI

Eskilerde masmavi denizlerin birinde, minicik bir istiridye yaşarmış. Yavru istiridye öylesine sevimli, öylesine meraklı, öylesine çenebazmış ki, dost olmadığı hemen hemen hiç kimse yokmuş. Ama o en çok kumların içinde yatan, yalnızca karnını doyurmak için yüzen bir balığı seviyormuş. Yavru istiridyenin “masalcı balığım” dediği bu balık çok güzel masallar anlatıyormuş çünkü. Bütün çocuklar gibi yavru istiridye de masala bayılıyormuş.

Günlerden bir gün,yavru istiridye yine masalcı balığının anlattıklarını ağzı açık, hayran hayran dinlerken birdenbire kumdan havalandığını hissetmiş. Yavru istiridyecik daha “Ne oluyor?” diyemeden kendisini yeryüzündeki kumların üstünde bulmuş. Yeryüzü. Minicik istiridye korkuyla titremiş. Deniz hayvanları için yeryüzünde hayat olmadığını biliyormuş. Birdenbire kendisini bir insanın elinde bulmuş yine. İnsan , “bu daha minicik bir istiridye. İçinde ne inci vardır, ne de yenecek eti. Şunu denize atayım” deyince, yavru istiridye kendisini yeniden denizin sularında bulmuş. Bulmuş ama garip bir acı da bütün vücudunu sarmış. Masalcı balığın, “Oh minik istiridye, geri döndün ha. . Bilsen senin için ne kadar korktum” demesine bile zor yanıt verebilmiş. Kesik kesik, “Ben de geri döndüğüme sevindim masalcı balığım. Ama galiba kabuğum çatladı. . . Her yanım öyle ağrıyor ki. ” demiş. Gerçekten de istiridyeciğin kabuğu çatlamışmış. Masalcı balığın çok sevdiği yavru istiridyenin acıyla inlediğini görünce yüreği parçalanmış. “Çok mu acıyor canın istiridyecik. Ama san dayanıklısındır bilirim. Üzülme ben sana yardım edeceğim. Çatlak kabuğunun üstüne ben salgısalgıladığım bir sıvıyı süreceğim. O sıvı hemen donar, çatlak bölümü böylece örteriz. Tamam mı?” demiş. Demiş ama mlnik istiridye bu sözleri duyamamış. Çünkü acıdan bayılıvermiş. Balıkçık durur mu artık. Hemen ağzından salgıladığı sıvıyı çatlak yere sürmüş. . Aradan ne kadar geçmiş orasını bilmem ama çocuklar, minik istiridye eskisinden daha sağlıklı, daha neşeli bir halde kendisine gelmiş. Masalcı balığını sevgiyle öpmüş, teşekkür etmiş.

Aradan yine günler haftalar geçmiş. Masalcı balık bir gün uyanmış ki, bir de ne görsün? Tam başının üstünde pırıl pırıl bir inci durmuyor mu? Şaşkın şaşkın, “Bu inciyi başıma kim koymuş olabilir” diye düşünürken, daha şaşkınlığı geçmeden bir sürü istiridyenin çevresini sarması bir olmuş. İstiridyeler kapaklarını açıp kapayarak balığı alkışlıyorlarmış. Alkışlar kesilince, artık kocaman bir istiridye olan yavru istiridye söz almış. “Sevgili masalcı balığım. Çatlayan kabuğumu iyileştirip hayatımı kurtarmıştın. Biz de sana bu iyiliğinden dolayı bir armağan vermek istedik. Yaptığım ilk inciyi sana veriyorum. Lütfen kabul et. Bundan sonra eğer izin verirsen seni İNCİ BALIĞI diye çağırmak istiyoruz” demiş. İnci balığının sevinçten gözleri yaşarmış. “Bu armağanı hiç başımdan çıkarmayacağım” demiş.

Ya işte böyle çocuklar. O günden sonra masalcı balığın adı inci balığı olmuş. Ninemin söylediğine göre, inci balıklarının başında gerçekten inci gibi bir yuvarlak varmış ve istiridyelerle birlikte kumların üstünde yaşarmış. Kabukları kırılan istiridyelerin hemen yardımına koşarmış.