KARAGÖZ BALIĞI

Bir zamanlar masmavi denizlerin birinde, yan yana yüzen yengeçle, sevimli bir balık yaşarmış. Bu iki deniz hayvanı birbirlerini öylesine severlermişki,hiç birbirlerinden ayrılmak istemezlermiş. Hani içtikleri su ayrı gitmiyor derler ya işte bu söz sanki onlar için söylenmiş. Önceleri bir balıkla bir yengecin arkadaşlığını herkes yadırgamış. “Bizim bildiğimiz her canlı kendi türünden birisiyle arkadaşlık kurar. Bir yengeçle bir balık hiç arkadaş olur muymuş?” diye açıktan açığa konuşanlar bile olmuş. Ama iki dost hiç bir şeye aldırmamış. Bir süre sonra da herkes buna alışmış. Hatta balığı yalnız görenler, “Aaa nerede arkadaşın yengeç?” diye sormaya bile başlamış. Çünkü, bu güzel dostluğun bozulmasını artık onlar da istemiyorlarmış. Balıkla yengeç, günboyu çeşitli oyunlar oynar, birbirlerine masallar anlatırlarmış.

Bir gün, yengeç, buluşma yerleri olan mercan kayalıklarının dibine soluk soluğa gelmiş. “Sevgili dostum, geciktiğim için özür dilerim. Ama bilsen sana ne güzel haberlerim var” demiş. Balıkçığın merakla gözlerini açtığını görünce de gülümseyerek anlatmaya başlamış. “Bugün deniz kıyısına çıktım. “Balık onun sözünü kesmiş hemen: “Yeryüzüne mi?” diye bağırmış şaşkınlıkla. Yengeç “Evet. Sonra bir sürü insan gördüm top oynuyorlardı, kumlardan kuleler yapıyorlardı. Söylediklerine bakılırsa yarın orada bir eğlenti düzenleyeceklermiş. Ben de gidip bakacağım” deyince, balıkçığın suratı asılmış, “Siz yengeçler çok şanslısınız. Hem karada hem denizde yaşamak ne güzel. Oysa ben sudan çıkar çıkmaz ölürüm. Bilsen yarın insanların kumda düzenleyecekleri eğlentiyi görmeyi ne kadar istiyorum” demiş. Balığın üzgün halini gören yengecin de bütün neşesi kaçmış. “İstersen ben de gitmem. Yeterki sen üzülme” demiş. Bu kez de balık üzülmüş yaptığına. Öyle ya, düpedüz bencillikmiş. Hemen gülümsemeye çalışmış. “Hiç öyle şey olur mu ya yengeçciğim. Sen git. Sonra da bana gelip anlatırsın, olur mu?” deyince, yengecin biraz olsun içi rahatlamış.

Ertesi gün de kıyıya gidip olanları dikkatle izlemiş. Akşama doğru kırmızı mercan kayalıklarının dibine geldiğinde yüzü mutluluktan pırıl pırılmış. “Ah balıkçığım orada olmalıydın da insanların “Karagöz” dedikleri oyunu görmeliydin” diye başlamış bir bir anlatmaya. Öyle güzel anlatıyormuş ki, balıkçık sanki bütün Karagöz oyununun baştan sonra seyrediyormuş gibi oluyormuş. Sonunda dayanamayıp bağırmış. “Biz de burada karagöz oynatabiliriz. Ben bu işi pekala yapabilirim. İki kaya arasında yosunlardan bir perde gereriz. Fener balığından da perdenin arkasında durup aydınlatmasını rica ederiz” demiş. Olur mu olur. O gece iki arkadaş sabahı iple çekmişler. Sonra da gün boyu çalışıp, iki kaya arasına yosunlardan bir perde yapmışlar. Hava kararırken de bütün balıkları KARAGÖZ oyununu seyretmeye çağırmışlar. Çan hayvanı, durmadan çanını çalıyor, “Haydi az kaldı. Balığın karagöz oyununu seyre koşun” diyormuş.

Gösteri saati gelince, balıklar sıra sıra dizilmiş, yosun perdeye bakmaya başlamışlar. Balıkçık “Tamam fener balığı perdeyi aydınlat” deyince, gösteri başlamış. Minik balık “Ey hai hak. Ben denizde karagöz, sizlere düşmez söz” deyip, başlamış pisi balığının, kalkan ve köpek balıklarının taklidini yapmaya. Midye ve istiridye kabuklarıyla çeşitli gölge oyunları yapmaya, herkesi kırıp geçirmeye. O geceki gösteri öylesine güzel, öylesine eğlenceli olmuş ki sormayın. Balıklar dakikalarca, “Yaşasın Karagöz Balığı” diye alkışlamışlar. Bir süre sonra da minik balığını herkes KARAGÖZ BALIĞI diye çağırmaya başlamış.