OKÇU BALIK

Çok çok eskiden masmavi bir gölün sularında bir sürü balık yaşarmış. Sazlarla çevrili olan göllerini de birbirleerini de çok severlermiş. Ama günler, aylar geçtikçe balıklar arasında bir huzursuzluktur başlamış. Çünkü çoğaldıkça göldeki besinler onlara yetmez oluyormuş. Bu yüzden de bir parçacık yemek için birbirlerine kırıcı sözler söylüyorlar, hatta kavga bile ediyorlarmış. Artık sazların rüzgar dedeyle birlikte söyledikleri türküler bile hoşlarına gitmiyor, “Kesin şu gürültüyü” diye bağırışıyorlarmış. Sazlar, balıkların bu sözlerine çok üzülüyormuş tabii. Ama rüzgar da “Onlara gücenmeyeceksiniz. Yiyecekleri çok az. O yüzden de çoğu aç” deyince, hak veriyorlarmış balıklara. Aslında balıklar da yaptıklarından, söyledikleri çirkin sözlerden dolayı biraz sonra üzülüyorlarmış. Ama ok yaydan fırlıyormuş işte.

Günler böyle tatsız tuzsuz geçerken, bir gün genç bir balık arkadaşlarını çevresine toplamış. “Arkadaşlar” demiş. “Bu böyle giderse sonunda birbirimizi iyiden iyiye kıracağız. Gölde yiyecek bir şey bulamıyorsak bunun acısını birbirimizden çıkarmayı bir yana bırakalım da bir çare arayalım. Ben günlerdir düşündüm, taşındım. Sonunda da galiba bir çare buldum. Neden sazların üstüne konan sinekleri böcekleri yakalayıp karnımızı doyurmuyoruz? Hem böylece bir taşla iki kuş da vurmuş oluruz. Hem karnımız doyar, hem de insanları bu zararlı hayvanlardan kurtarmış oluruz”. Genç balığın önerisini bütün balıklar beğenmişler, beğenmişler ama bu işin nasıl başarılacağına da bir türlü akıl erdirememişler. “İyi ama, sazların üstüne konan sinekleri böcekleri nasıl yakalayacağız. Balıklar karada yaşayamazlarki” demişler. Genç balık, “Haklısınız” demiş o zaman, “Bizler karada yaşamayaz. Ama biraz uğraşırsak, havaya su fışkırtabiliriz. Eğer bu suyu hızla fışkırtırsak, sazın üstündeki sinek sersemler göle düşer. O zaman da bize onu kolayca yakalaşabiliriz”.

Eh böylesine güzel bir buluşa kim “Hayır” der, kim beğenmez. Balıklar hep birlikte genç balığı alkışlamışlar, kutlamışlar. Ertesi gün bütün balıklar havaya su fışkırtma deneylerine başlamışlar. Bu iş son derece eğlenceli olduğundan kimsenin sesi soluğu çıkmıyormuş. Hatta, “Hadi var mısınız yarışa?” diyorlarmış. Bir kaç gün sonra usta bir okçudan farkı kalmamış bir kısmının. Sazların üstüne konan, sivrisineklere, böceklere, ok atar gibi hızla su fışkırtıyorlar, hızla çarpan suyla sersemleyip göle düşen sinekleri, böcekleri bir anda yutuyorlarmış. Balıkların hepsi bu işi başaramıyorlarmış tabii Ama “okçu balık” adını verdikleri arkadaşları çoğaldıkça, yiyecek sıkıntısı azaldığından dertlenmiyorlarmış. Kısa bir süre sonra, göldeki balıklar eski mutluluğuna kavuşmuş. Kendilerine aklıyla bu mutluluğu sağlayan genç okçu balığı da başka seçmişler.

Eğer bir gölde sazların üstündeki sineklere, böceklere ok gibi su fışkırtan bir balık görürseniz, bilinki bu balık o zamanki okçu balıkların torunlarından biridir çocuklar.