HAŞARI OĞLAN

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, ülkelerden bir ülkede, denizlerden bir deniz varmış. Kışın dalgalarının üstünden beyaz köpükler eksik olmaz, gürültüsü ta uzaklardan duyulurmuş. Ama siz bir de yazın görün bu gürültücü, azgın denizi. O zaman uslu bir çocuk gibi olurmuş. nazlı nazlı kıyılardaki kumlarda oynaşır, dalgaların şıpırtısı insanlara ninni gibi gelirmiş. Tabii herkes denize koşarmış o zaman. Kışın bomboş olan kumlar, çocukların neşeli kahkahalarıyla dolarmış. İşte sözünü ettiğim bu denizin kıyısına o yaz tatillerini geçirmek için iki kardeş gelmiş: Gülcan ile Şencan. İki kardeş sabahtan akşama değin çok sevdikleri denize girer, kumda oynar, kavga gürültü etmeden günlerini geçirirlermiş. Bu yaşantılarından öylesine memnunlarmış ki sormayın gitsin. Ama günlerden bir gün, onların oynadığı kumsala haşarı, arsız bir oğlan dadanmış. Gülcanla Şencan’a rahat huzur vermez olmuş. Diyelim iki kardeş kumdan bir kule yapsa hop, haşarı oğlan belirir bir tekmede yıkarmış. Kuyu mu kazdılar? Bu kez de elindeki koca bir kürekle onların uğraşa didine yaptığı kuyuya kum doldururmuş. İki kardeş “Niye böyle yapıyorsun?” diyecek olsalar bu haşarı oğlan “Size ne?!” der, sonra da yumruklarını sıkar, “Var mısınız benimle dövüşe?” diye aklınca gözdağı verirmiş. Gülcan’la Şencan, ne yaptılarsa ne ettilerse, kurtulamamışlar bu arsız oğlanın elinden. Bakmışlar olacak gibi değil, biraz uzakta oynamaya karar vermişler. Kararlarını da uygulamışlar. Ertesi gün her zaman oynadıkları yerden yüz ikiyüz metre öteye gitmişler. Burası daha tenhaymış. Gazetesini okuyan bir amcadan başka görünürlerde kimseler yokmuş. Gülcan, “Afedersiniz efendim” demiş gazeteli adama, “Acaba yanınızda oynasak sizi rahatsız eder miyiz?”. Gazeteli amca, “Yoo” demiş o zaman, “Tam tersi sevinirim. Hatta ben de oynarım sizinle”. Eh artık siz düşünün iki kardeşin sevincini. Yaşlı amca çocuklarla bir süre oynamış. Sonra da “Hadi benim için bir çukur kazın ben de içine gireyim. Üstümü kumla örtün de iyice terliyeyim olmaz mı? Bacaklarımın ağrısına iyi gelir bu” demiş. Gülcan’la Şencan, sevimli amcanın dediğini hemen yapmışlar. Onu kuma bir güzel gömmüşler. Yaşlı amca, “Teşekkür ederim çocuklar. Şimdi isterseniz benim üstüme kule bile yapabilirsiniz” demiş yüzüne de gazetesini örtmüş. Dışarıdan bakan onu dünyada göremezmiş artık. Gülcan’la Şencan onu rahatsız etmemek için sessiz sessiz oynamaya, üstüne kocaman bir kule yapmaya başlamışlar. Ama daha kule bitmeden, haşarı oğlan bitmiş yanı başlarında. Arsız arsız gülerek “Demek benden kaçtınız ha?!” deyip ayağını kaldırmış. Her zamanki gibi, çocukların kulesini bozacakmış aklınca. O zaman Gülcan atılmış, “Aman kardeş. Sakın yıkma, kulenin altında bir amca var” diyecek olmuş ama haşarı oğlan bu dinler mi?” Olanca gücüyle bir tekme savurmuş kaleye. İşte o anda da korkudan ne yapacağını şaşırmış. Çünkü can acısıyla yerinden fırlayan bizim yaşlı amca, bar bar bağırıyormuş. Haşarı oğlan, utancından da, korkusunda da, arkasına bakmadan kaçmış gitmiş. Bir daha da oralarda hiç görünmemiş.