YİĞİT DELİKANLI

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir palan vurdum bizim topal çekirgeye, meydan okudum dereye tepeye. Hop diyerek, zıp diyerek, türkü masal derleyerek, işte geldim yine sizlere masal anlatmaya.

Şimdi anlatacaklarım çok çok eskiden geçmiş. O zamanlar bilim ve teknik bu denli ilerlememişmiş. İnsanlar her şeyi büyüyle çözümleyeceklerini sanırlarmış. Tabii hiç bir işlerini de çözümleyemezlermiş. Öyle ya, büyü de ne demek! Ama siz gelin de o ilkel insanlara bunu anlatın. Hele hele sihirbazlara bel başlamış kralları uyarın. Hiç şakası yok zindanı boylarsınız . İşte yişit oşlanın başına ne geldiyse bundan gelmiş. Ülkelerine düşman saldırınca kral, sihirbazı çaşırıp büyü yapmasını istemiş. Yişit oşlan bakmış ki, düşman kapıya dayandı. Büyü filan derken yurt elden gidecek, kendi gibi yişit arkadaşlarını topleayıp düşmana saldırmış. Sonunda da düşmanı kovmayı başarmış. Ama bu iş sihirbazın hiç de hoşuna gitmemiş tabii. Nasıl gitsin?! Herkes büyünün işe yaramadışına, akılla her işin çözüleceşine inanırsa, sihirbaza iş kalır mı hiç?! Işte bu düşünceyle dolap üstüne dolap, düzen üstüne düzen kurmuş sihirbaz. Sonunda da kralın aklını çelmiş. Yişit delikanlıyı hapsettirmeyi başarmış. Ama yişit oşlan, yine aklını kullanıp kaçmış oradan, ormana sışınmış. Ormana gittişinin sanırım ikinci günü, gözlerini açmış ki ne görsün? Karşısında koskoca bir aslan durmuyor mu? Varın siz düşünün artık onun halini?! Önce “kaçayım” demiş kendi kendine. Ama bakmış ki aslan inliyor. Üstelik yalvarır gibi de bakıyor. Yişit delikanlı o zaman yavaş yavaş yaklaşmış aslanın yanına. Meğerse koca aslanın pençesine koca bir kıymık batmışmış. İşte onun için inleyip, yalvarır gibi bakıyormuş. Yiğit delikanlı dikkatle tam bir saatte çıkarmış koca kıymışı. Sonra da gömleşini yırtıp yarayı sarmış. O günden sonra aslan delikanlının yanından ayrılmaz olmuş. Ona yiyecekler getirmiş. Delikanlı da onun yarasını pansuman etmiş.

Peki, bu arada sarayda neler olmuş, neler bitmiş dersiniz? Ne olacak?! Sihirbaz da kral da küplere binmiş. Buyruk üstüne buyruk yaşdırıp, yişit delikanlının hemen yakalanmasını istemişler. Kral buyruşu bu kim karşı çıkabilir?! Sonunda yişit delikanlıyı da aslanı da yakalayıp getirmişler. Kral “Bu aslana yiyecek hiçbir şey vermeyin. Bir hafta sonra şu büyüye inanmayan inançsızın üstüne salın. Bu gösteriyi herkes izlesin. Benim için de bir yer hazırlayın. Bu ve bunun gibi büyüye inançsızlar yüzünden başımıza felaket gelecek bu gidişle” demiş. Ne derler, “sayılı günler çabuk biter”. Yedi gün, göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş. Bir lokma bir şey yemedişi için aslanın açlıktan gözü dönmüşmüş. Neyse sözü uzatmayalım. Önce alana yiğit delikanlı getirilmiş. Sonra da aç aslan salınıvermiş. Koca aslan hızla delikanlının üstüne saldırmış. Ama yanına gelince “zınk” diye durmuş. Çünkü kokusundan tanımış onu. Hemen yanına çökmüş,ellerini yalamaya başlamış. Kral korkuyla fırlamış o zaman yerinden: “Sen büyücüsün” diye başırmış. Yiğit delikanlı, “Ben büyücü filan değilim. Yine tekrar ediyorum. Büyü diye bir şey yoktur. Bir şeyi çözümlemek için iyi yürek, iyi akıl yeter. Bu aslanın ayaşına kıymık batmıştı, çıkardım. İşte bu iyilişime karşılık veriyor şimdi. Ama siz kralım, yurdunuzu düşmanlardan kurtardığım halde beni öldürmek istediniz. Yani bu hayvan kadar bile olamadınız” deyince, kral, utanç içinde başını önüne eşmiş, o günden sonra da ülkesini sihirle değil, aklıyla yönetmiş.