ASMANIN ÖYKÜSÜ

Bir zamanlar bir tarlanın kenarında yemyeşil yapraklı bir bitki yaşarmış. Günboyu tarlada çalışan çiftçileri seyreder, onların güneşin altında terlediğini görür üzülürmüş. “Hiç olmazsa dinlenmek, yemek için gölge bir yerleri olsaydı. Şu dört sırığın üstüne koydukları dallar hiç gölge vermiyorki” diye içlendikçe içlenirmiş. Hele yazın çiftçilerin hali daha da kötü olunca, güneş iyiden iyiye çevreyi yakmaya başlayınca, yeşil yapraklı bitki kararını vermiş: “Bütün gücümü toplayıp şu sırığa asılmaya, tırmanmaya çalışacağım. Eğer bu işi becerirsem, yapraklarım onları güneşten korur” demiş. dediğini de hemen yapmaya başlamış. Üstlerinde kuru dallar olan sırıklar, önce bitkinin gövdelerine sarılmasından birşey anlamamışlar. Ama onun çiftçileri güneşten korumak için bu işe giriştiğini anlayınca dördü dört bir yandan ona güç vermeye başlamışlar: “Dayan. . . . Asıl iyice asıl. . Bu işi becerirsen, bize iyice asılabilirsen, sana ASMA diyeceğiz. Dayan asma kardeş. Asıl asma kardeş” diye bağırışıyorlarmış. Asma sonunda başarmış. Yemyeşil yapraklarını iyice sermiş sırıkların üstüne. Çiftçiler ertesi gün tarlaya gelip de kuru dallarla kaplı çardağın yerinde güzel, gölge veren, yemyeşil bir çardak görünce sevinçlerinden daha hızla çalışmaya başlamışlar. Asma da yapraklarını parlatıp seyretmiş onları. Hele altına gelip oturunca, çiftçiler “Ohh, burası ne güzel. Gölge dediğin böyle olur. Bu bitki nasıl asıldı buraya acaba. Adı ne ki” demişler. İçlerinden biri,”Bu bitkiye asma diyelim. Baksanıza filizleriyle nasıl asılmış her yana” demiş. Sonra da arkadaşlarına dönüp, “Bir bardak su verin de içeyim, içim yandı” diye seslenmiş. Ama gelin görünki, arkadaşları o gün su getirmeyi unutmuşlarmış. Ta, köye inip su getirmek de saatler alırmış tabii. Çiftçilerin o gün susuzluktan inleye inleye çalıştıklarını görünce asmanın bütün neşesi kaçmış. “Yalnızca gölge vermekle olmuyor. Baksana zavallılar susuzluktan neredeyse ölecekler. Buna da bir çare bulmalıyım. Şimdi şöyle suyun yerini tutacak bir şey olsaydı” diye düşüncelere dalmış asma. Ama sonra birden yine yüzü aydınlanmış. “Benim meyvelerim var ya. Onlar pekala su yerine geçebilir. Ama ne yapsam da çiftçilere meyvelerimi göstersem. Hepsi küçük top gibi. Üstelik renkleri de yapraklarım gibi yeşilimsi. Asmacık yine düşünceye dalmış. Aklını kullanan herkes gibi sonunda da bulmuş çareyi. Minicik toplar halindeki meyvelerini aşağı doğru uzattığı bir filizin üstüne salkım şeklinde dizmiş, aşağı doğru sallandırmış. Bir daha bir daha salkımlar hazırlamış. Şimdi asmanın üstünde salkım şeklinde bir sürü üzüm sallanıyormuş. Soluk almak için asma çardağının yanına gelen çiftçilerden biri sırt üstü yere uzanınca, şaşkınlıktan ağzı bir karış açık kalmış. “Arkadaşlar şuraya bakın. Bu asmanın aşağıya doğru sarkan meyvelerine bir bakın. Ne de sulu sulu bir görünüşleri var” diye bağırmasıyla, hepsinin üzümleri avuç avuç yemesi bir olmuş.

Asma artık mutluymuş. Bu çalışkan insanları hem güneşten koruyor, hem üzümleriyle susuzluklarını gideriyormuş. Gece asmanın gözleri kapanırken, “Yararlı olmak güzel şey” diye mırıldandığını duymuş ağustos böceği. Sonra da sazını alıp sabaha değin ona en güzel şarkılarını söylemiş.