KARGA OTU İLE KARGA

Bir zamanlar bir kentin yakınındaki çayırlıkta bir bitki yaşarmış. Bir bitki yaşarmış dedim ya, buna benden başkası da sanırım bitki demiyormuş. Söz aramızda çayırdaki bitkiler de onu kendilerinden saymamakta pek da haksız değillermiş. Çünkü yaprakları siyaha yakın yeşilmiş. Çayır kuşu bile, “Bunun rengi yeşil değil, düpedüz siyah. Ha bir karganın tüyleri, ha bu otun yaprakları. . . ” diyormuş. Çayırdaki öteki bitkiler de aynı düşüncedeymiş. Sık sık, “Ha bir karganın tüyleri, kha bu otun yaprakları” der kikir kikir gülerlermiş. Sonunda zavallı bitkiciğin adı “karga otu” olmuş çıkmış. Onun bunun “Karga karga gak dedi, şu çirkin ota bak dedi” diye alayları yüzünden karga otunun yaprakları karardıkça kararmış. Üzüntüsünden çiçek bile açmamış. Yazın, güzün bitip kışın geldiğini ancak kar yağınca farketmiş. İşte öylesine üzgünmüş. Ama bütün doğa bembeyaz karla örtülünce herşeyi unutup, neşeli bir şarkı tutturmuş. İşte o anda da bir sürü haylaz çocuğun, “Karga karga gak dedi. Çık şu dala bak dedi. Çıktım baktım o dala. . Aman şu karga ne budala” diye bağırışarak bir kargayı kovaladıklarını görmüş. Anlaşılan yaralı olan kargacık seke seke kaçmaya çalışıyor, sık sık karların üstüne düşüyormuş. Karga otunun içi titremiş onun bu durumuna. “Zavallı kargacık. Seni de benim gibi hiç kimse sevmiyor galiba” diye içini çekmiş. Sonra da “Sevgili karga. . Sevgili karga” diye seslenmiş. “Biraz daha çabala da benim yanıma kadar gel. Seni yapraklarımın arasına gizlerim”. Kargacık ilk kez kendisine yakınlık gösteren bir bitki görüyormuş. Çünkü yalnız kuşlar, insanlar değil, bitkiler de onunla alay eder, “Çirkin karga, kara karga” derlermiş. Karga otunun sevgi dolu sesi gözleri yaşartmış, güç vermiş kargaya. Son bir çabayla kendi karga otunun yapraklarının arasına atmış. Karga otu yapraklarıyla onu iyice gizlemiş. Haylaz çocuklar biraz sonra yanına gelince şaşırıp kalmışlar. Biri “Aaa, bu karga değil. Yaprakları tıpkı onun tüylerkine benziyor. Bakın” diye bağırmış. Bir başkası da, “Peki ama nereye gitti bu karga?! Haydi burada oyalanmayalım da arayalım” demiş. Haylaz çocuklar bu sözlerden sonra dururlar mı artık? Bir koşu tutturup kargayı aramaya başlamışlar. Ortalık sessizliğe bürününce, karga otu tatlı bir sesle kargaya seslenmiş. “Gittiler karga kardeş” demiş. Demiş ama kargadan hiç yanıt alamamış. Zavallı karga yarasının acısına dayanamayıp bayılmışmış. Karga otu onu iyileştirmek için yapraklarına toprakta ne kadar şifalı şey varsa doldurmuş. Karga biraz kendine gelince de, “Yapraklarımdan biraz ye karga kardeş. Seni iyileştireceğine eminim” diye fısıldamış. Kargacığın canı öyle yanıyormuş ki, bu teklife “hayır” diyememiş. Karga otunun yapraklarından yemiş. Aradan ne kadar zaman geçmiş bilmem ama, karga iyiden iyiye kendine gelmiş. Eh siz varın düşünün artık karga otunun sevincini, mutluluğunu. Bir söylüyor, bir gülüyormuş. Öyle mutluymuş ki kışın ortasında olduğunu bile unutmuş. Bembeyaz çiçekler açmış. Bu haliyle öyle şirin bir görünüşü varmış ki sormayın.

Kargayla karga otu o günden sonra ayrılmaz iki dost olmuş. Yazın karga uzaklara gittiği zaman karga otu yine yalnız kalıyormuş. Ama kışı düşünüp tasalanmıyormuş. İşte böyle çocuklar. Karga otları, yalnız sevgili dostları kargalar için süslenirler. O yüzden de yalnız kışın çiçek açarlar. Masalımız böyle diyor, gerçeği arayıp bulmak yine size düşüyor.