MERAKLI FİLBAHRİ

Çok çok eskiden ülkelerden bir ülkede, bahçelerden bir bahçe varmış. Bu bahçe, papatyasından tutun da, gülüne, karanfiline kadar bütün çiçeklerle doluymuş. Çiçekler gün boyu etrafa mis gibi kokular saçar, renkleriyle herkesi büyülerlermiş. Çiçekler yalnız çevrelerini mutlu etmezler, kendi aralarında da iyi geçinir, herkese örnek olurlarmış. Hele düğün çiçekleri o beyaz başlı çiçeklerini sallaya sallaya öyle güzel öyküler anlatırmış ki, böcekler, kelebekler, kuşlar bile konu dinlemeye bayılırlarmış.

Bu güzel günler bahçeye yeni bir çiçeğin gelmesiyle biraz bozulmuş. Yeni çiçeği, evin küçük oğlu Bahri diktiği için, bahçedeki öteki çiçekler yeni gelene “bahri” demeye başlamışlar. Ama bir iki gün sonra bu adın önüne bir ad daha eklemişler, “filbahri” diye çağırmaya başlamışlar yeni çiçeği. Neden mi? Neden olacak yapraklarından dolayı tabii. Önceleri filbahri’nin yapraklarının öteki çiçeklerinkinden hiç farkı yokmuş. Ama aradan bir iki gün geçince yaprakları büyümeye başlamış. Çünkü filbahri meraklı mı meraklı bir çiçekmiş. İki çiçek aralarında bir şey mi konuşuyor? Filbahri meraktan çatlıyormuş: “Acaba ne konuşuyorlar? Ah bir duyabilsem” diyor, duyabilmek için de yapraklarını uzattıkça uzatıyormuş. İşte bu yüzden yaprakları kısa bir süre sonra fil kulakları gibi olmuş. Öteki çiçekler de ona “filbahri” demeye başlamış. Ama filbahri buna aldırmamış bile. Yine onun bunun konuşmalarını dinlemeye, duyduklarını bire bin katarak bir başka çiçeğe anlatmaya başlamış. Onun konuşmasını ötekine, ötekininkinin konuşmasını da berikine anlata anlata çiçekleri birbirine düşürmüş sonunda. Papatya, “Gül benim için adi bir kır çiçeği demiş. Doğrusu çok ayıp” diyormuş sözgelimi. Ama gülün yalnızca, “papatya kır çiçeğidir” dediğini, “adi” demediğini bilmiyormuş. O bir tek sözcüğü de filbahri ekliyormuş. Tabii o bir tek sözcük de herşeyi berbat ediyormuş.

Kısacası artık bahçedeki çiçeklerde ne rahat kalmış ne huzur. Herkes birbirine ters ters bakar olmuş. Yalnızca düğün çiçeği bu olaylara filbahrinin neden olduğunu biliyor, ama bir şey de yapamıyormuş. Çünkü filbahri çok yakın akrabasıymış. Onun da çok güzel kokulu beyaz çiçekleri varmış. Yaprakları da şu konuşmaları dinleme huyundan önce tıpkı onunki gibiymiş. Düğün çiçeği önceleri filbahriye “Yaptığın çok çirkin bir şey filbahri. Bak bu yüzden yaprakların nasıl fil kulağı gibi büyüdü. Hem dedikodu yaparak bahçedeki çiçeklerin huzurunu kaçırmaya ne hakkın var. Lütfen şu merakını yen” diyerek tatlı tatlı öğütler vermiş. Ama dinleyen kim? Filbahri derlenip toplanacağına gün geçtikçe azıtıyormuş.

O zaman düğün çiçeği dayanamamış artık. “Sana bu huyundan vazgeçmen için çok ricada bulundum filbahri. Bu benim akrabalık görevimdi. Ama görüyorum ki aldırdığın yok. Artık buna biri son vermenin zamanı geldi” demiş. Sonra da filbahrinin bütün çiçeklerin konuşmalarını nasıl dinlediğini, sonra da nasıl onlara başka sözler ekleyerek başka bir çiçeğe aktardığını bir bir anlatmış. Bahçedeki bütün çiçekler bu konuşmadan sonra öfkelerinden neredeyse yapraklarını döküyorlarmış. kHep bir ağızdan “Çabuk çekil git aramızdan, seni istemiyoruz” diye bağırmaya başlamışlar. Filbahri korkusunda ne kyapacağını, nasıl oradan kaçacağını bilememiş. Hemen orasından burasından püsküller çıkararak yanındaki ağaca bu püsküllerle tutuna tutuna tırmanmış. ” Ya işte böyle çocuklar. . İşte o gün bu gündür filbahri çiçekleri hep duvarlara, ağaçlara tırmanarak büyükler. Öteki çiçeklerin arasında karışmaya korkarlar.