MİMOZALAR

Çok ama çok eskiden ülkelerin birinde şirin mi şirin bir çiftlik varmış. Hele sahipleri öyle cici, öyle çalışkanmış ki sormayın. Bahar gelince çoluk çocuk toprağı çapalar, gübreler sonra da şarkılar söyleyerek tohumları yumuşak toprağa serperlermiş. Bu yüzden de tohumlar çok mutluymuş tabii. Yumuşacık verimli toprağı bulur da hangi tohum mutlu olmaz. Üstelik su sorunu da yokmuş hiçbirinin. Çünkü sahipleri bol bol su veriyormuş onlara. Tohumlardan biri dışında hepsinin de keyfine diyecek yokmuş. O tohumcuk da ne tohumu olduğunu bir bilse mutlu alacakmış ya, bilmiyormuş işte. Tek bildiği şey baklagillerle akraba olduğuymuş. Onu da bir bezelye tohumu söylemiş ona. “Ben geçen yıl bir bakla tohumuyla birlikteydim Ailesini tanıtırken tohumlarının özelliklerini de söylüyordu. Biri, tıpkı sana benziyor. Ama adı neydi o tohumun unuttum gitti. ” İşte böyle demişmiş bezelye tohumu.

Zavallı adsız tohum, biri gelecek de kimin nesi olduğunu soracak diye ödü kopuyormuş. Üstelik de bakla gibi tüylü tüylü olmak da hiç mi hiç istemiyormuş. Bu derdini bezelye tohumuna açmış bir gün. Bezelye tohumu adsız tohumcuğun bu haline kahkahalarla gülmüş. “Canım, her baklagil tohumundan bakla çıkmaz ya. Sözgelimi, küstüm otu da baklagil ailesindendir. Ama tüylü filan değildir” demiş. Gelin görün ki adsız tohumun suratı güleceğine daha da asılmış: “Küstüm otu mu dedin? Doğrusu bu bakla olmaktan da kötü bir şey. O mızmız, hep söylenen ottan hiç hoşlanmam. Biraz şaka yapsan hemen küser yapraklarını kapar. Adı üstünde işte küstüm otu. ” diye bağırmış. Sonra da başlamış iki gözü iki çeşme ağlamaya. O kadar çok ağlamış, o kadar çok ağlamış ki, sonunda “çat” diye çatlamış. Ortasından çıkan bir filiz hızla topraktan başını kaldırıp, neşeyle pırıl pırıl güneşe gülümsemiş. Aradan günler geçmiş. Her taraf baklalarla, domateslerle, bezelyelerle, biberlerle dolmuş. Onca sebzenin içinde yalnız bir tek çiçek varmış. Üstü bembeyaz minik top şeklinde çiçeklerle doluymuş. Üstelik çevreye mis gibi koku saçıyormuş. Bakla “sebze bahçesinde bir çiçek. Hem de ne güzel bir çiçek diye bağırmış. Çiçek neşeli neşeli gülmüş: “Merhaba arkadaşlar. Beni tanımadınız mı: Ben adsız tohumum. Sizinle de yakın akrabayım, baklagillerdenim. Sen de benim kızkardeşimsin küstüm otu. ”

Küstüm otu güzel çiçeğe bakıp kendisiyle alay ettiğini sanmış, hemen küsüp yapraklarını kapamış. Ama baklalar güzel akrabalarıyla kıvanç duymuşlar. “İyi ama hala ardını bilmiyor musun?” diye sevgiyle, hayranlıkla bağırışmışlar. Çiçek, “Yoo artık adımı biliyorum. Çünkü evin sahipleri beni görünce, ‘Bu mimoza da nereden çıktı? Her halde tohumları karıştırdık’ dediler. Adım MİMOZA’ymış benim” demiş .

Mimoza, o yaz yalnız sahiplerinin değil, toprak altında tohumken kendisini avutan sebzelere de elinden geldiğince güzel kokular ulaştırmış. O kadar iyi huylu ve güzelmişki, kızkardeşi küstüm otu bile ona küsememiş. Kısacası hepsi için unutulmaz bir yaz olmuş o yaz.