KENDİNİ BEĞENMİŞ GÜL İLE TIRTIL

Çok çok eskiden siz deyin şu ülkede, ben diyeyim bu ülkede, güzel mi güzel bir bahçe varmış. Öylesine güzel bir bahçeymiş ki bu, bir gören bir daha, bir daha görmek istermiş. Bahçedeki çiçekler de bilirlermiş bunu. Hele hele gül güzelliğiyle, kokusuyla öyle gururlanır, öyle herkese tepeden bakarmış ki sormayın. Bahçe çitinin yanındaki papatyaya hiç rahat huzur vermez, “Şu adi kır çiçeğinin bizim bahçenin yanında olması ne utanç verici bir şey” der dururmuş. Zavallı papatyacık utana sıkıla çitin arkasına gizlenmeye çalışırmış o zaman.

Günlerden bir gün, bütün bahçedeki çiçekler gülün çığlığıyla uyanmışlar. Gül, “Aman tanrım. Nedir bu başıma gelenler. Pis bir tırtıl yapraklarımda dolaşıyor. Pis tırtıl hemen çek git üzerimden ” diye öyle bir bağırıyormuş, öyle yapraklarını sallıyormuş ki, tartılcık bile şaşmış kalmış. “Durun canım bağırmayın öyle. Yapraklarınızın güzelliğine dayanamayıp geldim size. Zaten bir süre sonra kendime bir ev yapıp içine gireceğim” diyebilmiş. Ama gül tırtılın güzel sözlerini, dileklerini duymuyormuş bile. Zavallı tırtılcık ne yapsın? Çaresiz gülün yapraklarından inmiş. Üzgün üzgün yürürken çitin yanından incecik bir ses duymuş: “Şey tırtıl kardeş. . . Tırtıl kardeş. . . İstersen benim yanıma gel. Belki gül kadar güzel değilim ama, pekala sana arkadaş olabilirim”. Tırtıla böyle seslenen papatyaymış. Tırtıl papatyanın çağrısını severek kabul etmiş. Onun yapraklarının üstüne yerleşmiş. Gül, tırtılı papatyanın üstünde görünce, yüzünü buruşturmuş, “İşte tam yerini buldun tırtıl. Sene olsa olsa o adi kır çiçeğiyle dost olabilirsin. Benim gibi bir gülle değil” demiş. Tırtıl önce, güle bir iki çift söz söylemeyi düşünmüş. Ama papatya ona engel olmuş. O günden sonra papatya ve tırtıl birbirlerinden ayrılmaz olmuşlar. Hatta tırtıl kendine koza örüp içine girdiği zaman bile papatya ona, o gün olanları anlatmaya devam etmiş. Derken sabahlardan bir sabah kozanın içinden renk renk kanatlı güzel mi güzel bir kelebek çıkıvermiş. Papatyacık şaşmış kalmış bu işe. Kelebeğin güzelliği karşısında, hayranlıktan ne yapacağını şaşırmış. “Sizi saygıyla selamlarım kelebek hanım. Kozanın içinden çıktığınıza göre,benim sevgili dostum tırtılı da görmüşsünüzdür herhalde. Acaba nasıl, bana biraz anlatabilir misiniz?” demiş. O zaman kelebek neşeyle gülümsemiş. “Sevgili papatyacığım beni tanımadın mı? Ben tırtılım. Kozanın içinde şekil değiştirip kelebek oldum” deyince papatya sevincinden neredeyse kelebeği öpecekmiş.

İşte tam o sırada kendini beğenmiş gülün sesi duyulmuş. Gül sesini elinden geldiğince tatlılaştırarak, yapraklarını düzelterek kelebeği yanına çağırıyormuş. Kelebek gülün çağrısına gitmiş mi dersiniz çocuklar? Gitmemiş tabii. “Bir zamanlar, ben tırtılken yapraklarınıza konduğumda kovmuştunuz beni gül hanım. Şekle, görünüşe göre dost seçenlerden hiç hoşlanmam ben” demiş. Gül bu sözleri duyunca öfkesinden kıpkırmızı kesilmiş. Hele hele papatyayla kelebeğin neşeli seslerini duydukça kıskançlığından her yanından dikenler çıkmış.

Ya işte böyle çocuklar. O gün bu gündür. Güllerin dallarında diken, yapraklarında kırmızı renk varmış. Masalım böyle diyor, doğruyu araştırıp bulmak da size düşüyor.