TİLKİYE OYUN

Bir zamanlar ülkelerin birinde şipşirin bir çiftlik varmış. Kazından tavuğuna, hindisine değin bütün çiftlik hayvanları bir arada dostluk içinde yaşarlarmış. Çiftliğin hemen yanında da bir koruluk varmış. Yemyeşil ağaçların, renk renk çiçeklerin, cıvıl cıvıl kuşların, sevimli sincapların, tavşanların, maymunların yaşadığı bir korulukmuş bu. Çiftlikteki hayvanlarla korulukta yaşayan hayvanlar arasında doğrusu imrenilecek kadar iyi bir dostluk varmış. Zaman zaman birbirlerini ziyarete bile gittikleri oluyormuş. Çünkü korulukta ne tilki varmış, ne de kurt. Kısacası çiftlik hayvanları iç rahatlığı ile gönüllerince dolaşabiliyorlarmış her yerde. Üstelik korudaki hayvanlarla oynamak, söyleşmek de çok hoşlarına gidiyormuş. Hele, zıp zıp tavşanla, kazmadiş sincabı, kılkuyruk maymunu bir gün görmeseler duramazlarmış. Ne yalan söylemeli, onların getirdiği yiyeceklere de bayılıyorlarmış. Hoş çiftlik hayvanları da onları ağırlamakta aşağı kalmıyorlarmış. Kısacası çiftlik hayvanlarıyla koru hayvanları gül gibi geçinip gidiyorlarmış. Ama bu mutlu günler, nereden geldiği bilinmez bir tilkinin, koruya ayak basmasıyla sona ermiş. Tilki daha ilk günden ortalığı kasıp kavurmaya başlamış. “Ben bu koruluğun en güçlüsü, en akıllı, en zeki hayvanıyım. O yüzden de kendimi kral ilan ediyorum. Buyruklarıma karşı gelenlerin hali dumandır bilmiş olun” demeye. Hadi yalnız korudaki hayvanların rahatını kaçırsa neyse ne. . Ya zavallı çiftlik hayvanları ne yapsın şimdi? Tilki bu. Ne tavuğuna, ne kazına, rahat huzur verir.

Kısacası tilkinin korkusu hiç kimsede gülecek, konuşacak hal bırakmamış.
Tilki de bunun farkındaymış. “Ben sizin kralınızım” diye kasıla kasıla
dolanıyormuş orada burada. Zıp zıp tavşan bakmış böyle korkmakla, saklanmakla
işler gittikçe karışıyor, tilki azıttıkça azıtıyor. , hemen kazmadiş sincapla,
kılkuyruk maymunun yanına koşmuş. “Arkadaşlar. Tilkiyi buradan kovmanın
ya da onu zararsız hale getirmenin bir yolunu bulmalıyız. Bu gidişle sevgili
dostlarımız çiftlik hayvanlarının sonu gelecek” demiş. Zaten onlar da günlerdir
bu konuyu düşünüyorlarmış. Düşünen kafalar birleşince, sonunda bir çare bulmuşlar.

O gün kılkuyruk maymun gizlice çiftliğe gitmiş. Maymunu çiftlikte gören hayvanlar sevinçten ne yapacaklarını, nasıl ağırlayacaklarını şaşırmışlar. Ama kılkuyruk maymun önüne konan hiç bir şeye el sürmemiş. Hemen planlarını çiftlik hayvanlarına anlatmış. “Şimdi koyun kardeşin çıngırağını bana vermelisiniz” demiş. Tavuk gıdaklaya gıdaklaya koyuna koşmuş. “Çabuk gel buraya koyun kardeş. Kılkuyruk maymun senin boynundaki çıngırağı çıkaracak. Nasıl olsa sahibimiz sana yenisini takar” deyince ve koyun da bunu kabul edince, maymun çıngırağı aldığı gibi koruluğa koşmuş. Sonra da korudaki bütün hayvanları toplayıp tilkinin yanına gitmiş. Önünde saygıyla eğilmiş, “Sayın tilki hazretleri. Korudaki bütün hayvanlar düşündük taşındık. Sonunda kararıızı verdik. Sizi artık kral olarak kabul ediyoruz. Ve size daha önceki kralımızın krallık kolyesini sunuyoruz. İzin verirseniz ben boynunuza takayım kolyeyi” demiş.

Tilki bu sözlerle daha da kasılmış. Kabara kabara boynunu maymuna uzatmış. Kılkuyruk maymun da bir güzel çıngıraklı kolyeyi tilkinin boynuna takmış. Tilki şöyle bir yürümüş. Ama daha iki adım atmadan korku içinde durmuş. Çünkü boynundaki çıngırak her adım atışında “çıngır çıngır” ötüyormuş. Tilki başlamış avaz avaz bağırmaya, “Çabuk çıkarın şunu boynumdan. Bu çıngır çıngır öterken ben nasıl avlanırım?! Bu sesi duyan hayvanlar kaçıp gider” diye tepinmeye.

Tilki oyuna geldiğini anlamış anlamasına, ama elinden de bir şey gelmiyormuş ki. çaresiz bir iki gün sonra, o koruluktan çıkmış gitmiş. Bir daha da oralara uğramamış. Yolunuz o çiftliğe düşerse, korudaki hayvanlarla, çiftlik hayvanlarının nasıl dostluk içerisinde yaşadıklarını sizler de görürsünüz çocuklar. O zaman bu öyküyü hatırlayın olmaz mı?