ARDIÇ AĞACI İLE ARDIÇ KUŞU

Çok çok eskiden, ülkelerden bir ülkede, ormanlardan bir orman; bu ormanda da bir ağaçcık varmış. Yaprakları ince iğnecikler halinde olan bu ağaçcığın kahverengi de kozalakları varmış. Şimdi hepiniz, “Niye ağaçcık diyorsun. İğne yapraklı, kahverengi kozalaklı olduğuna göre çam olmalı o ağaç” diyeceksiniz biliyorum. Ama asıl sorun buradan çıkmış ya. Bu ağaçcığın yaprakları iğne gibi olmasına iğne gibiymiş; kozalakları da varmış ama boyu çok kısaymış. Öteki kocaman kocaman çam ağaçlarının yanında minicik kalıyormuş. O yüzden de çok üzülüyormuş. Önceleri buna pek aldırdığı yokmuş. Ama kendini beğenmiş kocaman ağaçlar “Bodur” diye alay etmeye başlayınca, hele, “Şu ayaktakımı çalıyı da kim soktu aramıza. Şu boya bakın. . Ağaçlığın yüz karası” deyince, zavallının bütün günleri zehir olmaya başlamış. Onun bu halini gören ardıç kuşları ağaçcığa çok acıyorlarmış. Çünkü iyi yürekli yardımsever bir ağçcıkmış. Hele ardıç kuşlarına az yardımı dokunmamışmış. Öteki kendini beğenmiş çamların çoğu istemezmiş ardıç kuşlarını. Zaten o yüzden de “Ardıç ağacı” diyorlarmış ya o ağaçcığa. Ardıç kuşları her gün unun dallarına konar, ona gördükleri, gezdikleri yerleri anlatırlarmış. Ardıç ağacı da, hiçbir ağaç, boyu kısa olduğu için kendisiyle konuşmadığından, kuş dostlarını dört gözle beklermiş. Ama kış gelince bütün ardıç kuşları güneye göç edermiş. İşte o zaman yapayalnız kalırmış, ardıç ağacı. Koca bir kışı,büyük çam ağaçlarının iğneli sözlerini dinlemekle geçirirmiş.

Ardıç kuşları, sevgili ardıç ağaçlarının bu durumuna bir çare bulmak için çok düşünmüşler ama bir şey bulamamışlar. Hatta bir kış, güneye gitmeyip orada kalmayı bile denemişler, ama başaramamışlar. Çünkü doğa ana onları soğuğa dayanıklı yapmamışmış. O yüzden de, o kış az kalsın donacaklarmış. Sonunda dayanamayıp yine güneye göç etmek zorunda kalmışlar. İlkbaharda geri geldiklerinde doğruca doğa anaya gitmişler. Doğa ana, binlerce ardıç kuşunu karşısında görünce şaşırmış. “Ne oldu? Niye hepiniz birden buradasınız?” diye sormuş. O zaman ardıç kuşlarının başı, “Sizden bir dileğimiz var” diye başlamış söze. “Bizim her yıl konakladığımız, bize yiyecek veren, dallarında yuva yapmamıza ses çıkarmayan bir ağacımız var. Ama boyu biraz kısa, Öteki ağaçlar onunla alay ediyorlar Ne olur bu işe bir çare bulun” diye yalvarmış. Sonra da doğa anayı alıp, gitmişler ardıç ağacının yanına. Doğa ana, ağaçcığı görünce, “Niye boyunun büyümediğini şimdi anlıyorum. Öteki ağaçlar kökleriyle bütün toprağı kaplamışlar. Yeterli besin alamıyorsun. Üstelik boyun kısa olduğu için, büyük ağaçlar güneşten yararlanmana da engel oluyorlar. Ama üzülme. Sana öyle özellikler vereceğimki, bütün o kendini beğenmiş ağaçlardan üstün olacaksın. Çünkü yararlı olan güzeldir. Sen de yararlı bir bitki olacaksın” demiş. Sonra da yapraklarına güzel kokular sürmüş. Hele doğa ana, “Bundan böyle senin her şeyinden insanlar da yararlanacaklar. İlaçlar yapacaklar, hastalar için. Kurşun kalem yapacaklar çocuklar için. Kısacası hem kuşların hem de insanların en sevdiği ağaç sen olacaksın” deyince, ardıç ağacı sevincinden yemyeşil olmuş. O günden sonra da kendini beğenmiş ağaçların alaylarına hiç kulak asmamış. Hatta, “Yararlı olan güzeldir” diye düşünüp mutlu bile olmuş.