İYİ YÜREKLİ DOKUMACI KUŞ

Bir zamanlar, yemyeşil ormanların birinde bir dokumacı kuş yaşarmış. Ormandaki bütün canlılar çok severmiş onu. “Kıraliçeden farksız” derlermiş her zaman. Gerçekten de dokumacı kuş, ormanın en güzel en zarif kuşuymuş. Başının iki yanı ve göğsü altın sarısı tüylerle kaplıymış. Kanatları ve kuyruğu ise maviymiş. Bu mavi tüylerin üstünde siyah, kırmızı sarı benekler varmış. Dokumacı kuşu görenler kolay kolay gözlerini ayıramıyorlarmış. Ama onu bütün orman halkına sevdiren yalnız gözalıcı güzelliği değilmiş. Dokumacı kuşun iyilik dolu bir yüreği varmış. Sonra, “Ben güzelim” deyip, kurum kurum kurulmaz, tembellik etmezmiş. Belki de ormanın en çalışkan kuşu oymuş.

Günboyu yaprakların damarlarını çıkarır, güneşte kurutur, sonra da onları örerek yuvalar yaparmış. Hem de ne yuvalar? Herbiri bir sana eseriymiş bu yuvaların. Bazıları küre, bazıları şişe, bazıları da vazo biçimindeymiş. Dokumacı kuş sabırla incecik yaprak damarlarını örerek bu şekilleri elde edermiş. Boşlukları da kile doldururmuş. Sonra da dallara bu güzel yuvaları asarmış. Ormanın bir çok yerinde yuvası varmış bu yüzden. “Bunca yuvayı ne yapacaksın?” diyenlere, dokumacı kuş gülerek, “Bazen yiyecek ararken, dostlarımızla konuşurken zamanın nasıl geçtiğini farketmiyorum. Karanlıkta uçmaktan oldum olası hoşlanmam. O yüzden dolaştığım yerlerin herbirine bir yuva yapıp asıyorum” diyormuş. Yine böyle yuva yapmak için çalıştığı bir sırada, cırcır böceklerinden birinin “Ayyy. . Ne güzel kuş. . Ama akılsız olmalı. Deminden beri seyrediyorum. Soluk almadan çalışıyor. Güzelliği bozulacak farkında değil” dediğini duymuş. Bunu duyunca da dayanamamış dokumacı kuş, “Buralara yeni geldin galiba cırcır böceği dostum” demiş. “Bizim ormanımızda geceleri hava çok soğuk olur. Ben senin yerinde olsam cır cır ötmeyi bırakır, kendime hemen bir yuva yapardım. Hem sana bir şey söyleyeyim mi, bütün canlılar çalıştıkça güzelleşir. Çirkin olan tembelliktir”.

Bu uyarıya, bu güzel öğüde cırcır böceği kulak asar mı hiç? Adı üstünde cırcır böceği işte. . Cırcır ötmekten başka ne yapar? Dokumacı kuşun sözlerine omuz silkmiş. Yine başlamış aklınca türkü söylemeye. . Ama güneş dağların arkasında kaybolunca sesi soluğu kesilmiş. Hava birden bire öyle soğumuş ki, çeneleri birbirine çarpıyormuş. Kendi kendine “Şu güzel dokumacı kuş haklıymış. . Burada geceler çok soğuk oluyor. Eğer yarına kadar soğuktan ölmezsem çekip giderim buralardan deyip duruyormuş. Saatler ilerledikçe cırcır böceği soğuğa dayanamaz hale gelmiş. Ne olduğu yerde zıplamak, ne kanatlarını oynatmak yetmiyormuş ısınmasına. Sonunda dayanamamış artık. Dalların birinde sallanan dokumacı kuşun yuvasına uçup kapağını tıklatmış. Uykulu gözlerle kapıyı açan dokumacı kuş, karşısında iki gözü iki çeşme, “Şey soğuktan donuyorum. Ne olur beni yuvanıza alın. Biliyorum Beni uyarmıştınız. Tembel tembel oturacağına yuva yap” demiştiniz. Ama inanın sözünüzü dinlemediğim için şimdi çok pişmanım” demiş. İyi yürekli dokumacı kuş, hiç sesini çıkarmadan cırcır böceğini yuvasına almış.

Ertesi gün cırcır böceği dokumacı kuşa teşekkür edip ormandan ayrılmış. Durduğu yelerde de sazını çalıp dokumacı kuş için bestelediği türküleri söylemiş. Türkünün sonunda hep

“çalışmaktır en güzeli her güzel bunu bilmeli

cırcır böceği hiç unutmaz iyiliği” diye bağlıyormuş.