MAVİ GERDANLI BÜLBÜL

Eskilerde, ülkelerin birinde bir köşk varmış. Yemyeşil bir kırın ortasındaymış bu köşk. Bahçesinde birbirinden güzel mis kokulu güller, yıldız çiçekleri, zambaklar, manolyalar daha yüzlerce tür çiçek varmış. Oradan gelip geçenler gözlerini bu çiçeklerden ayıramazlarmış.

Köşkün biraz ilerisinde yaşayan bütün bülbüller o bahçeye koşar, en güzel şarkılarını oradaki güllere söylerlermiş. Kelebekler, arılar da bahçeden ayrılmak istemezlermiş. Kısacası hepsi mutluymuş orada. Ama kır çiçekleri hiç de mutlu değilmiş. Köşk ve bahçe kurulana kadar onlar için öten bülbüller, dost olan kelebek ve arılar artık yüzlerine bile bakmıyorlarmış. Kelebek ve arılar, çağırılırlarsa, istemeye istemeye de olsa geliyorlarmış ama, bülbüller, onu da yapmıyorlarmış. Hatta “Biz bülbüller ses kraliçeleriyiz ve ancak çiçeklerin kraliçesi güller için öteriz” diyorlarmış. Bu sözler de zavallı kır çiçeklerini çok üzüyormuş tabii. Hele bir gün, bir bülbül, “Adi kır çiçekleri” deyince, mavi mine çiçekleri kendilerini tutamayıp ağlamaya başlamış. İşte o anda da tatlı bir ses “Üzülme mavi mine. Doğrusu arkadaşımın kır çiçeklerine söylediği bu söz çok çirkin bir şey. Ama istersen ben, senin ve bütün arkadaşların için bir şarkı söyleyebilirim. Çünkü hepiniz çok cici, çok güzel çiçeklersiniz” diye seslenmiş. Mavi mine, başını kaldırınca bir de ne görsün? Başını utançla önüne eğmiş bir bülbül değil mi? Bülbül onun baktığını görünce, “Evet ben de bülbülüm. Ama inan, öteki bülbüllerin davranışlarından ötürü üzülüyorum” demiş ve başlamış şarkısını söylemeye. Bütün gün en güzel şarkılarını söylemiş kır çiçeklerine.

Hava kararırken mavi mine, “Teşekkür ederiz bülbül kardeş. Arkadaşlarımla sana bu alçak gönüllülüğünden dolayı birer armağan vermeye karar verdik. Biraz yaklaşır mısın?” demiş. Sonra da yanına yaklaşan bülbülün göğsündeki ve boynundaki tüyleri, çiçeklerindeki mavi boyayla gök mavisine boyamış. Sonra gelincik şaşırmış olan bülbülün sırtına ve kanatlarına kırmızı boyasından benekler yapmış. Papatya tam başına, ortasındaki sarı tozlardan sürmüş. Bütün bunlar olup biterken öteki bülbüller de köşkün bahçesinden dönüyorlarmış. Olanları görüp, izlemeye koyulmuşlar.

Sonunda alçakgönüllü bülbülün göz kamaştırıcı renkte tüylere sahip olduğunu görmüşler. Mavi mine, “Sevgili bülbül, bundan böyle senin adın MAVİ GERDANLI BÜLBÜL olsun. Artık dış görünüşün de yüreğin gibi güzel oldu” deyince, öteki bülbüller “Bizi de öyle yapın” diye bağırışmışlar. Ama kır çiçeklerinin bakışlarını görünce yaptıkları, onlara söyledikleri kötü sözler akıllarına gelmiş. Başları önlerinde koruluğa dönmüşler. Hiçbirinin ağzını bıçaklar açmıyormuş artık. Onların bu durumunu gören Mavi Gerdanlı Bülbül, “Niye üzülüyorsunuz. Köşkteki çiçekler sizi bu halinizle de seviyorlar, beğeniyorlar, öyle değil mi?” diye sorunca, bülbüllerden biri “Asıl üzüldüğümüz de bu. Köşke kanaryalar geldi. Çiçekler sarı sarı tüylü güzel kanaryaları görünce, bizi kovaladılar. Çirkin kuşlar dediler. Tıpkı bizim onları görünce, kır çiçeklerine yaptığımız gibi yaptılar bize. Ama biz de bunu hakettik doğrusu” diye başlarını önlerine eğmişler. Derler ki, mavi gerdanlı bülbülden başka bütün bülbüller utançlarından ötmek için bile herkesin uyuduğu saatleri seçerler.