BÜYÜKLÜK

Bir vur, bir ah işit üniversitelerimizden. Öğretim görevlileri ayrı yakınıyor, öğrenciler ayrı. Ama her iki kesimin de baş suçlu olarak gördükleri YÖK sistemi. Ekonomik sistemin sonuçları nasıl ortadaysa, nasıl iflas ettiyse, YÖK sistemi de çoktan iflas etti. Neresinden tutulsa elinde kalan bu sistemin son marifeti de yıl sonuna kadar kırk bine yakın öğrencinin üniversitelerden atılacağı haberi. Tabii bu iyimser bir rakkam. Ya da zamlar gibi alıştıra alıştıra gelen bir sayı. Sayın Doğramacı, üniversiteleri temizleme işinde, hızını bir türlü alamıyor anlaşılan. Önce öğretim üyelerini, şimdi de öğrencileri temizleye temizleye bitiremiyor. Haklı da. Şu öğrencilerle, öğretim üyeleri olmasa ne güzel yönetilir üniversiteler.

Güneş balçıkla nasıl sıvanmazsa, gerçekler de öyle. YÖKzede olmamak için susan öğretim üyeleri bile, dayanamıyor artık. Sistemin açmazını gizlemek, öğrenci başarısını yüksek göstermek için öğretim görevlilerine baskı yapıldığı; sınav sonunda ilan edilen notların gerçeği yansıtmadığı; başarının bunun kat kat altında olduğu artık saklanamaz hale geldi. Gazete sayfalarında yeralmaya başladı. YÖK’ün hışmına uğrama korkusu bile bu korkunç gidişin sorumluluğunu, yanlışlığını yüklenme kadar ürkütücü gelmez oldu öğretim görevlilerine. Geçenlerde bir gazetede bazı öğretim görevlilerinin görüşleri vardı. Bu öğretim görevlileri özetle şöyle diyorlardı :

“Felç olan bir sistemin ürünlerinin kamuoyundan saklanmasının son çabaları veriliyor. Gerçek ortada. Üniversite eğitiminde kalite diye bir şey kalmadı. YÖK dekanlıklar aracılığıyla, talimat üzerine talimat verip, sınav notlarının yükseltilmesini istiyor. Yapay olarak, notların yüksek tutulmasına rağmen önemi bir grup öğrenci atılmayla karşı karşıya kalıyor.”

Öğretim üyeleri, öğrencilerin ir sınavdan çıkıp ötekine girerken, sadece vize ve sınavlarda başarılı olmayı düşündüklerini, bir şeyler öğrenme arzularını tamamen yitirdiklerini söylüyorlar. Kalitenin eskiye oranla kat kat düştüğünü, yani bu sırat köprüsünü aşanların da istenilen düzeyin çok altında olacaklarını; çünkü sistemin işlemediğini söylüyorlar. Ama bu sistemin Türkiye’de uygulayıcısı olan Doğramacı diretiyor; “işleyecek” diyor: “Amerika’da bu sistem uygulanıyor ve başarı oranı yükseliyor.”

Doğru. Amerika’da bu sistem pek güzel işliyor. Sayın Doğramacı, sapla samanı birbirine karıştırmayalım. Amerika’da bir öğretim üyesine 15 hadi bilemedin 20 öğrenci düşüyor. Bu bir … Öğretim üyelerinin öyle bir temizlediniz ki (bir kısmı da dayanamayıp kendiliğinden üniversiteyi terketti), henüz kendilerini yetiştirmekte olan asistan ve yardımcı doçentlerle, dışarıdan tutulan öğretmenlikle ilgisi olmayan kişilere kaldı eğitim. Bu iki … Amerika’daki öğrenciler bambaşka koşullarda öğretim görüyor.Yurtlarda 10-15 kişi bir odayı paylaşmıyor. Burs bulamama ya da fiyatlar karşısında gülünç duruma gelen düşük burslarla yaşamak, eğitim görmek zorunda kalmıyor. Günde bir öğün bile sıcak yemek yiyemeyen, yardımcı kitap şöyle dursun temel kitapları bile bulamayan, bulsa da alamayan gençlerimize nasıl Amerika’daki gençlerin o özel ve güzel koşullarındaki eğitim sistemini uygularsanız bu da üç…

Sistemin hatasının getireceği zararın boyutlarını hiç düşündünüz mü? Kırk bin öğrenciyi kapının önüne kayorak toplumda açacağınız yara kadar, kişilerin yitirilmesi kadar bu yılların sokağa atılan maliyetini biliyor musunuz? Devlet ve aile bütçesine neler yüklediğini hiç hesapladınız mı?

Gençlerin sıraladıkları sorunları, öğretim görevlilerinin dile getirdikleri sakıncaları, “sistem işlemiyor” uyarılarını, duymazdan gelmek, ölü doğmuş ir sistemi yaşıyormuş gibi göstermek yanlışından vazgeçin artık. Yanlışı görmek, hatadan dönmek de bir büyüklüktür. Lütfen artık bu büyüklüğü gösterin.